سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 6. Ayet
Arapça: ۞ وَمَا مِن دَآبَّةٍۢ فِى ٱلْأَرْضِ إِلَّا عَلَى ٱللَّهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَا ۚ كُلٌّۭ فِى كِتَٰبٍۢ مُّبِينٍۢ
Türkçe Okunuşu: vemâ min dâbbetin fi-l'ardi illâ `ale-llâhi rizkuhâ veya`lemu mustekarrahâ vemustevde`ahâ. kullun fî kitâbim mubîn.
Türkçe Meali: Yeryüzünde yaşayan bütün canlıların rızkı ancak Allah'a aittir. O, canlıları babaların sulbünde kararlaşmış ve anaların rahminde kararlaşmakta iken de bilir. Her şey apaçık bir Kitaptadır.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 7. Ayet
Arapça: وَهُوَ ٱلَّذِى خَلَقَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ فِى سِتَّةِ أَيَّامٍۢ وَكَانَ عَرْشُهُۥ عَلَى ٱلْمَآءِ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًۭا ۗ وَلَئِن قُلْتَ إِنَّكُم مَّبْعُوثُونَ مِنۢ بَعْدِ ٱلْمَوْتِ لَيَقُولَنَّ ٱلَّذِينَ كَفَرُوٓا۟ إِنْ هَٰذَآ إِلَّا سِحْرٌۭ مُّبِينٌۭ
Türkçe Okunuşu: vehuve-lleẕî ḫaleka-ssemâvâti vel'arda fî sitteti eyyâmiv vekâne `arşuhû `ale-lmâi liyebluvekum eyyukum ahsenu `amelâ. velein kulte innekum meb`ûŝûne mim ba`di-lmevti leyekûlenne-lleẕîne keferû in hâẕâ illâ sihrum mubîn.
Türkçe Meali: Arş'ı su üzerinde iken, hanginizin daha güzel işi işleyeceğini ortaya koymak için, gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur. And olsun ki, "Siz gerçekten, ölümden sonra dirileceksiniz" desen, inkar edenler: "Bu, apaçık bir sihirden başka bir şey değildir" derler.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 8. Ayet
Arapça: وَلَئِنْ أَخَّرْنَا عَنْهُمُ ٱلْعَذَابَ إِلَىٰٓ أُمَّةٍۢ مَّعْدُودَةٍۢ لَّيَقُولُنَّ مَا يَحْبِسُهُۥٓ ۗ أَلَا يَوْمَ يَأْتِيهِمْ لَيْسَ مَصْرُوفًا عَنْهُمْ وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا۟ بِهِۦ يَسْتَهْزِءُونَ
Türkçe Okunuşu: velein eḫḫarnâ `anhumu-l`aẕâbe ilâ ummetim ma`dûdetil leyekûlunne mâ yahbisuh. elâ yevme ye'tîhim leyse masrûfen `anhum vehâka bihim mâ kânû bihî yestehziûn.
Türkçe Meali: And olsun ki, onların azabını sayılı bir süreye kadar ertelesek, "Onu alıkoyan nedir?" derler. Bilin ki, onlara azab geldiği gün, artık geri çevrilmez; alaya aldıkları şey onları mahvedecektir.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 9. Ayet
Arapça: وَلَئِنْ أَذَقْنَا ٱلْإِنسَٰنَ مِنَّا رَحْمَةًۭ ثُمَّ نَزَعْنَٰهَا مِنْهُ إِنَّهُۥ لَيَـُٔوسٌۭ كَفُورٌۭ
Türkçe Okunuşu: velein eẕakne-l'insâne minnâ rahmeten ŝumme neza`nâhâ minh. innehû leyeûsun kefûr.
Türkçe Meali: And olsun ki, insana nimetimizi tattırır sonra onu ondan çekip alırsak, o şüphesiz umutsuz bir nanköre döner.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 10. Ayet
Arapça: وَلَئِنْ أَذَقْنَٰهُ نَعْمَآءَ بَعْدَ ضَرَّآءَ مَسَّتْهُ لَيَقُولَنَّ ذَهَبَ ٱلسَّيِّـَٔاتُ عَنِّىٓ ۚ إِنَّهُۥ لَفَرِحٌۭ فَخُورٌ
Türkçe Okunuşu: velein eẕaknâhu na`mâe ba`de darrâe messethu leyekûlenne ẕehebe-sseyyiâtu `annî. innehû leferihun feḫûr.
Türkçe Meali: Başına gelen sıkıntıdan sonra, ona bir nimet tattırırsak, "Musibetler başımdan gitti" der; doğrusu o, şımarıp böbürlenen biridir.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 11. Ayet
Arapça: إِلَّا ٱلَّذِينَ صَبَرُوا۟ وَعَمِلُوا۟ ٱلصَّٰلِحَٰتِ أُو۟لَٰٓئِكَ لَهُم مَّغْفِرَةٌۭ وَأَجْرٌۭ كَبِيرٌۭ
Türkçe Okunuşu: ille-lleẕîne saberû ve`amilu-ssâlihâti. ulâike lehum mağfiratuv veecrun kebîr.
Türkçe Meali: Bunların dışında, sabredip iyi işler işleyen kimseler, işte onlara mağfiret ve büyük ecir vardır.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 12. Ayet
Arapça: فَلَعَلَّكَ تَارِكٌۢ بَعْضَ مَا يُوحَىٰٓ إِلَيْكَ وَضَآئِقٌۢ بِهِۦ صَدْرُكَ أَن يَقُولُوا۟ لَوْلَآ أُنزِلَ عَلَيْهِ كَنزٌ أَوْ جَآءَ مَعَهُۥ مَلَكٌ ۚ إِنَّمَآ أَنتَ نَذِيرٌۭ ۚ وَٱللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍۢ وَكِيلٌ
Türkçe Okunuşu: fele`alleke târikum ba`da mâ yûhâ ileyke vedâikum bihî sadruke ey yekûlû levlâ unzile `aleyhi kenzun ev câe me`ahû melek. innemâ ente neẕîr. vellâhu `alâ kulli şey'iv vekîl.
Türkçe Meali: Putperestlerin: "Ona bir hazine indirilmeli veya yanında bir melek gelmeli değil miydi?" demelerinden senin kalbin daralır ve belki de sana vahyolunanın bir kısmını terkedecek olursun. Sen ancak bir uyarıcısın, Allah her şeye vekildir.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 13. Ayet
Arapça: أَمْ يَقُولُونَ ٱفْتَرَىٰهُ ۖ قُلْ فَأْتُوا۟ بِعَشْرِ سُوَرٍۢ مِّثْلِهِۦ مُفْتَرَيَٰتٍۢ وَٱدْعُوا۟ مَنِ ٱسْتَطَعْتُم مِّن دُونِ ٱللَّهِ إِن كُنتُمْ صَٰدِقِينَ
Türkçe Okunuşu: em yekûlûne-fterâh. kul fe'tû bi`aşri suverim miŝlihî mufterayâtiv ved`û meni-steta`tum min dûni-llâhi in kuntum sâdikîn.
Türkçe Meali: Senin için: "Onu uydurdu" diyorlar, öyle mi? De ki: "Öyleyse onun surelerine benzer uydurma on sure meydana getirin, iddianızda samimi iseniz, Allah'tan başka çağırabileceklerinizi de çağırın."
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 14. Ayet
Arapça: فَإِلَّمْ يَسْتَجِيبُوا۟ لَكُمْ فَٱعْلَمُوٓا۟ أَنَّمَآ أُنزِلَ بِعِلْمِ ٱللَّهِ وَأَن لَّآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۖ فَهَلْ أَنتُم مُّسْلِمُونَ
Türkçe Okunuşu: feillem yestecîbû lekum fa`lemû ennemâ unzile bi`ilmi-llâhi veel lâ ilâhe illâ hû. fehel entum muslimûn.
Türkçe Meali: Söylediğinizi yapamazlarsa, bilin ki o, ancak Allah'ın ilmiyle indirilmiştir. O'ndan başka tanrı yoktur, artık müslümansınız değil mi?
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 15. Ayet
Arapça: مَن كَانَ يُرِيدُ ٱلْحَيَوٰةَ ٱلدُّنْيَا وَزِينَتَهَا نُوَفِّ إِلَيْهِمْ أَعْمَٰلَهُمْ فِيهَا وَهُمْ فِيهَا لَا يُبْخَسُونَ
Türkçe Okunuşu: men kâne yurîdu-lhayâte-ddunyâ vezînetehâ nuveffi ileyhim a`mâlehum fîhâ vehum fîhâ lâ yubḫasûn.
Türkçe Meali: Dünya hayatını ve güzelliklerini isteyenlere, orada işlediklerinin karşılığını tastamam veririz; onlar orada bir eksikliğe de uğratılmazlar.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 16. Ayet
Arapça: أُو۟لَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ لَيْسَ لَهُمْ فِى ٱلْءَاخِرَةِ إِلَّا ٱلنَّارُ ۖ وَحَبِطَ مَا صَنَعُوا۟ فِيهَا وَبَٰطِلٌۭ مَّا كَانُوا۟ يَعْمَلُونَ
Türkçe Okunuşu: ulâike-lleẕîne leyse lehum fi-l'âḫirati ille-nnâr. vehabita mâ sane`û fîhâ vebâtilum mâ kânû ya`melûn.
Türkçe Meali: İşte ahirette onlara ateşten başka bir şey yoktur. İşledikleri şeyler orada boşa gitmiştir. Zaten yapmakta oldukları da batıldır.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 17. Ayet
Arapça: أَفَمَن كَانَ عَلَىٰ بَيِّنَةٍۢ مِّن رَّبِّهِۦ وَيَتْلُوهُ شَاهِدٌۭ مِّنْهُ وَمِن قَبْلِهِۦ كِتَٰبُ مُوسَىٰٓ إِمَامًۭا وَرَحْمَةً ۚ أُو۟لَٰٓئِكَ يُؤْمِنُونَ بِهِۦ ۚ وَمَن يَكْفُرْ بِهِۦ مِنَ ٱلْأَحْزَابِ فَٱلنَّارُ مَوْعِدُهُۥ ۚ فَلَا تَكُ فِى مِرْيَةٍۢ مِّنْهُ ۚ إِنَّهُ ٱلْحَقُّ مِن رَّبِّكَ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ ٱلنَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ
Türkçe Okunuşu: efemen kâne `alâ beyyinetim mir rabbihî veyetlûhu şâhidum minhu vemin kablihî kitâbu mûsâ imâmev verahmeh. ulâike yu'minûne bih. vemey yekfur bihî mine-l'ahzâbi felnâru mev`iduh. felâ teku fî miryetim minhu innehu-lhakku mir rabbike velâkinne ekŝera-nnâsi lâ yu'minûn.
Türkçe Meali: Rabbinin katından bir belgesi ve onun arkasından da bir şahidi olanlar, önlerinde de Musa'nın Kitap'ı önder ve rahmet olarak bulunanlardır ki, işte onlar Kuran'a inanırlar. Hangi topluluk onu inkar ederse yeri ateştir; senin de bundan şüphen olmasın. Doğrusu o, Rabbinden bir gerçektir, fakat insanların çoğu inanmazlar.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 18. Ayet
Arapça: وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ ٱفْتَرَىٰ عَلَى ٱللَّهِ كَذِبًا ۚ أُو۟لَٰٓئِكَ يُعْرَضُونَ عَلَىٰ رَبِّهِمْ وَيَقُولُ ٱلْأَشْهَٰدُ هَٰٓؤُلَآءِ ٱلَّذِينَ كَذَبُوا۟ عَلَىٰ رَبِّهِمْ ۚ أَلَا لَعْنَةُ ٱللَّهِ عَلَى ٱلظَّٰلِمِينَ
Türkçe Okunuşu: vemen ażlemu mimmeni-fterâ `ale-llâhi keẕibâ. ulâike yu`radûne `alâ rabbihim veyekûlu-l'eşhâdu hâulâi-lleẕîne keẕebû `alâ rabbihim. elâ la`netu-llâhi `ale-żżâlimîn.
Türkçe Meali: Yalan söyleyerek Allah'a iftira edenden daha zalim kim vardır? İşte bunlar Rablerine götürülürler ve şahidler: "Rablerine yalan söyleyenler bunlardır" derler. Bilin ki Allah'ın laneti haksızlık yapanlaradır.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 19. Ayet
Arapça: ٱلَّذِينَ يَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ ٱللَّهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًۭا وَهُم بِٱلْءَاخِرَةِ هُمْ كَٰفِرُونَ
Türkçe Okunuşu: elleẕîne yesuddûne `an sebîli-llâhi veyebğûnehâ `ivecâ. vehum bil'âḫirati hum kâfirûn.
Türkçe Meali: Bunlar Allah'ın yolundan alıkorlar ve o yolu eğriltmeğe çalışırlar; işte onlar ahireti inkar edenlerdir.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 20. Ayet
Arapça: أُو۟لَٰٓئِكَ لَمْ يَكُونُوا۟ مُعْجِزِينَ فِى ٱلْأَرْضِ وَمَا كَانَ لَهُم مِّن دُونِ ٱللَّهِ مِنْ أَوْلِيَآءَ ۘ يُضَٰعَفُ لَهُمُ ٱلْعَذَابُ ۚ مَا كَانُوا۟ يَسْتَطِيعُونَ ٱلسَّمْعَ وَمَا كَانُوا۟ يُبْصِرُونَ
Türkçe Okunuşu: ulâike lem yekûnû mu`cizîne fi-l'ardi vemâ kâne lehum min dûni-llâhi min evliyâ'. yudâ`afu lehumu-l`aẕâb. mâ kânû yestetî`ûne-ssem`a vemâ kânû yubsirûn.
Türkçe Meali: Bunlar yeryüzünde Allah'ı aciz bırakamazlar. Allah'dan başka kendilerini kurtaracak dostları da yoktur. Azab onlara kat kat verilir; işitemezler ve göremezlerdi.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 21. Ayet
Arapça: أُو۟لَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ خَسِرُوٓا۟ أَنفُسَهُمْ وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُوا۟ يَفْتَرُونَ
Türkçe Okunuşu: ulâike-lleẕîne ḫasirû enfusehum vedalle `anhum mâ kânû yefterûn.
Türkçe Meali: İşte bunlar kendilerine yazık edenlerdir. Uydurdukları putlar da onlardan uzaklaşıp kaybolmuştur.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 22. Ayet
Arapça: لَا جَرَمَ أَنَّهُمْ فِى ٱلْءَاخِرَةِ هُمُ ٱلْأَخْسَرُونَ
Türkçe Okunuşu: lâ cerame ennehum fi-l'âḫirati humu-l'aḫserûn.
Türkçe Meali: Ahirette en çok kayba uğrayacaklar şüphesiz bunlardır.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 23. Ayet
Arapça: إِنَّ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَعَمِلُوا۟ ٱلصَّٰلِحَٰتِ وَأَخْبَتُوٓا۟ إِلَىٰ رَبِّهِمْ أُو۟لَٰٓئِكَ أَصْحَٰبُ ٱلْجَنَّةِ ۖ هُمْ فِيهَا خَٰلِدُونَ
Türkçe Okunuşu: inne-lleẕîne âmenû ve`amilu-ssâlihâti veaḫbetû ilâ rabbihim ulâike ashâbu-lcenneh. hum fîhâ ḫâlidûn.
Türkçe Meali: Doğrusu inanan ve yararlı iş yapanlar ve Rablerine boyun eğenler, işte onlar cennetliklerdir; orada temellidirler.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 24. Ayet
Arapça: ۞ مَثَلُ ٱلْفَرِيقَيْنِ كَٱلْأَعْمَىٰ وَٱلْأَصَمِّ وَٱلْبَصِيرِ وَٱلسَّمِيعِ ۚ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلًا ۚ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ
Türkçe Okunuşu: meŝelu-lferîkayni kel'a`mâ vel'esammi velbesîri vessemî`. hel yesteviyâni meŝelâ. efelâ teẕekkerûn.
Türkçe Meali: Bu iki zümrenin durumu, kör ve sağır kimse ile gören ve işiten kimsenin durumuna benzer. Durumları hiç eşit olabilir mi? İbret almıyor musunuz?
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 25. Ayet
Arapça: وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِۦٓ إِنِّى لَكُمْ نَذِيرٌۭ مُّبِينٌ
Türkçe Okunuşu: velekad erselnâ nûhan ilâ kavmih. innî lekum neẕîrum mubîn.
Türkçe Meali: And olsun ki biz Nuh'u kendi milletine gönderdik; "Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım; Allah'tan başkasına kulluk etmeyin; doğrusu ben hakkınızda can yakıcı bir günün azabından korkuyorum" dedi.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 26. Ayet
Arapça: أَن لَّا تَعْبُدُوٓا۟ إِلَّا ٱللَّهَ ۖ إِنِّىٓ أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ أَلِيمٍۢ
Türkçe Okunuşu: el lâ ta`budû ille-llâh. innî eḫâfu `aleykum `aẕâbe yevmin elîm.
Türkçe Meali: And olsun ki biz Nuh'u kendi milletine gönderdik; "Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım; Allah'tan başkasına kulluk etmeyin; doğrusu ben hakkınızda can yakıcı bir günün azabından korkuyorum" dedi.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 27. Ayet
Arapça: فَقَالَ ٱلْمَلَأُ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ مِن قَوْمِهِۦ مَا نَرَىٰكَ إِلَّا بَشَرًۭا مِّثْلَنَا وَمَا نَرَىٰكَ ٱتَّبَعَكَ إِلَّا ٱلَّذِينَ هُمْ أَرَاذِلُنَا بَادِىَ ٱلرَّأْىِ وَمَا نَرَىٰ لَكُمْ عَلَيْنَا مِن فَضْلٍۭ بَلْ نَظُنُّكُمْ كَٰذِبِينَ
Türkçe Okunuşu: fekâle-lmeleu-lleẕîne keferû min kavmihî mâ nerâke illâ beşeram miŝlenâ vemâ nerâke-ttebe`ake ille-lleẕîne hum erâẕilunâ bâdiye-rra'y. vemâ nerâ lekum `aleynâ min fadlim bel neżunnukum kâẕibîn.
Türkçe Meali: Milletinin inkarcı ileri gelenleri: "Senin ancak kendimiz gibi bir insan olduğunu görüyoruz. Daha başlangıçta, sana bizim ayak takımı dışında kimsenin uyduğunu görmüyoruz. Sizin bizden bir üstünlüğünüz yoktur; biz sizi yalancı sanıyoruz" dediler.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 28. Ayet
Arapça: قَالَ يَٰقَوْمِ أَرَءَيْتُمْ إِن كُنتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٍۢ مِّن رَّبِّى وَءَاتَىٰنِى رَحْمَةًۭ مِّنْ عِندِهِۦ فَعُمِّيَتْ عَلَيْكُمْ أَنُلْزِمُكُمُوهَا وَأَنتُمْ لَهَا كَٰرِهُونَ
Türkçe Okunuşu: kâle yâ kavmi era'eytum in kuntu `alâ beyyinetim mir rabbî veâtânî rahmetem min `indihî fe`ummiyet `aleykum. enulzimukumûhâ veentum lehâ kârihûn.
Türkçe Meali: Nuh: "Ey milletim! Rabbimin katından bir delilim bulunsa ve bana yine katından bir rahmet vermiş de bunlar sizden gizlenmiş olsa, söyleyin bana, hoşlanmadığınız halde zorla sizi bunlara mecbur mu ederiz?" dedi.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 29. Ayet
Arapça: وَيَٰقَوْمِ لَآ أَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مَالًا ۖ إِنْ أَجْرِىَ إِلَّا عَلَى ٱللَّهِ ۚ وَمَآ أَنَا۠ بِطَارِدِ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓا۟ ۚ إِنَّهُم مُّلَٰقُوا۟ رَبِّهِمْ وَلَٰكِنِّىٓ أَرَىٰكُمْ قَوْمًۭا تَجْهَلُونَ
Türkçe Okunuşu: veyâ kavmi lâ es'elukum `aleyhi mâlâ. in ecriye illâ `ale-llâhi vemâ ene bitâridi-lleẕîne âmenû. innehum mulâkû rabbihim velâkinnî erâkum kavmen techelûn.
Türkçe Meali: "Ey milletim! Buna karşılık ben sizden bir mal da istemiyorum. Benim ücretim Allah'a aittir; inananları da kovacak değilim; çünkü onlar Rableriyle karşılaşacaklar; fakat ben sizi cahil bir millet olarak görüyorum."
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 30. Ayet
Arapça: وَيَٰقَوْمِ مَن يَنصُرُنِى مِنَ ٱللَّهِ إِن طَرَدتُّهُمْ ۚ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ
Türkçe Okunuşu: veyâ kavmi mey yensurunî mine-llâhi in tarattuhum. efelâ teẕekkerûn.
Türkçe Meali: "Ey milletim! Onları kovarsam, Allah'a karşı beni kim savunur? Düşünmez misiniz?"
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 31. Ayet
Arapça: وَلَآ أَقُولُ لَكُمْ عِندِى خَزَآئِنُ ٱللَّهِ وَلَآ أَعْلَمُ ٱلْغَيْبَ وَلَآ أَقُولُ إِنِّى مَلَكٌۭ وَلَآ أَقُولُ لِلَّذِينَ تَزْدَرِىٓ أَعْيُنُكُمْ لَن يُؤْتِيَهُمُ ٱللَّهُ خَيْرًا ۖ ٱللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا فِىٓ أَنفُسِهِمْ ۖ إِنِّىٓ إِذًۭا لَّمِنَ ٱلظَّٰلِمِينَ
Türkçe Okunuşu: velâ ekûlu lekum `indî ḫazâinu-llâhi velâ a`lemu-lğaybe velâ ekûlu innî melekuv velâ ekûlu lilleẕîne tezderî a`yunukum ley yu'tiyehumu-llâhu ḫayrâ. allâhu a`lemu bimâ fî enfusihim. innî iẕel lemine-żżâlimîn.
Türkçe Meali: "Size, Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum; gaybı da bilmem; doğrusu melek olduğumu da söylemiyorum; küçük gördüklerinize Allah iyilik vermeyecektir diyemem; içlerinde olanı Allah daha iyi bilir. Yoksa şüphesiz haksızlık edenlerden olurum."
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 32. Ayet
Arapça: قَالُوا۟ يَٰنُوحُ قَدْ جَٰدَلْتَنَا فَأَكْثَرْتَ جِدَٰلَنَا فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَآ إِن كُنتَ مِنَ ٱلصَّٰدِقِينَ
Türkçe Okunuşu: kâlû yâ nûhu kad câdeltenâ feekŝerte cidâlenâ fe'tinâ bimâ te`idunâ in kunte mine-ssâdikîn.
Türkçe Meali: "Ey Nuh! Bizimle cidden tartıştın; hem de çok tartıştın. Doğru sözlülerden isen tehdit ettiğin azabı başımıza getir" dediler.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 33. Ayet
Arapça: قَالَ إِنَّمَا يَأْتِيكُم بِهِ ٱللَّهُ إِن شَآءَ وَمَآ أَنتُم بِمُعْجِزِينَ
Türkçe Okunuşu: kâle innemâ ye'tîkum bihi-llâhu in şâe vemâ entum bimu`cizîn.
Türkçe Meali: "Ancak Allah dilerse onu başınıza getirir, siz O'nu aciz bırakamazsınız. Allah sizi azdırmak isterse, ben size öğüt vermek istesem de faydası olmaz. O, sizin Rabbinizdir, O'na döndürüleceksiniz" dedi.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 34. Ayet
Arapça: وَلَا يَنفَعُكُمْ نُصْحِىٓ إِنْ أَرَدتُّ أَنْ أَنصَحَ لَكُمْ إِن كَانَ ٱللَّهُ يُرِيدُ أَن يُغْوِيَكُمْ ۚ هُوَ رَبُّكُمْ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Türkçe Okunuşu: velâ yenfe`ukum nushî in erattu en ensaha lekum in kâne-llâhu yurîdu ey yuğviyekum. huve rabbukum veileyhi turce`ûn.
Türkçe Meali: "Ancak Allah dilerse onu başınıza getirir, siz O'nu aciz bırakamazsınız. Allah sizi azdırmak isterse, ben size öğüt vermek istesem de faydası olmaz. O, sizin Rabbinizdir, O'na döndürüleceksiniz" dedi.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 35. Ayet
Arapça: أَمْ يَقُولُونَ ٱفْتَرَىٰهُ ۖ قُلْ إِنِ ٱفْتَرَيْتُهُۥ فَعَلَىَّ إِجْرَامِى وَأَنَا۠ بَرِىٓءٌۭ مِّمَّا تُجْرِمُونَ
Türkçe Okunuşu: em yekûlûne-fterâh. kul ini-fteraytuhû fe`aleyye icrâmî veenâ berîum mimmâ tucrimûn.
Türkçe Meali: Sana "Kuran'ı kendiliğinden uydurdu" derler, de ki: "Uydurdumsa suçu bana aittir; oysa ben sizin işlediğiniz günahlardan uzağım."
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 36. Ayet
Arapça: وَأُوحِىَ إِلَىٰ نُوحٍ أَنَّهُۥ لَن يُؤْمِنَ مِن قَوْمِكَ إِلَّا مَن قَدْ ءَامَنَ فَلَا تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُوا۟ يَفْعَلُونَ
Türkçe Okunuşu: veûhiye ilâ nûhin ennehû ley yu'mine min kavmike illâ men kad âmene felâ tebteis bimâ kânû yef`alûn.
Türkçe Meali: Nuh'a, "Senin milletinden, inanmış olanlardan başkası inanmayacaktır; onların yapageldiklerine üzülme; nezaretimiz altında, sana bildirdiğimiz gibi gemiyi yap. Haksızlık yapanlar için Bana baş vurma, çünkü onlar suda boğulacaklardır" diye Allah tarafından vahyolundu.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 37. Ayet
Arapça: وَٱصْنَعِ ٱلْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا وَلَا تُخَٰطِبْنِى فِى ٱلَّذِينَ ظَلَمُوٓا۟ ۚ إِنَّهُم مُّغْرَقُونَ
Türkçe Okunuşu: vasne`i-lfulke bia`yuninâ vevahyinâ velâ tuḫâtibnî fi-lleẕîne żalemû. innehum muğrakûn.
Türkçe Meali: Nuh'a, "Senin milletinden, inanmış olanlardan başkası inanmayacaktır; onların yapageldiklerine üzülme; nezaretimiz altında, sana bildirdiğimiz gibi gemiyi yap. Haksızlık yapanlar için Bana baş vurma, çünkü onlar suda boğulacaklardır" diye Allah tarafından vahyolundu.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 38. Ayet
Arapça: وَيَصْنَعُ ٱلْفُلْكَ وَكُلَّمَا مَرَّ عَلَيْهِ مَلَأٌۭ مِّن قَوْمِهِۦ سَخِرُوا۟ مِنْهُ ۚ قَالَ إِن تَسْخَرُوا۟ مِنَّا فَإِنَّا نَسْخَرُ مِنكُمْ كَمَا تَسْخَرُونَ
Türkçe Okunuşu: veyasne`u-lfulke vekullemâ merra `aleyhi meleum min kavmihî seḫirû minh. kâle in tesḫarû minnâ feinnâ nesḫaru minkum kemâ tesḫarûn.
Türkçe Meali: Gemiyi yaparken, milletinin inkarcı ileri gelenleri yanına uğradıkça onunla alay ederlerdi. O da: "Bizimle alay ediyorsunuz ama, alay ettiğiniz gibi biz de sizinle alay edeceğiz; rezil edecek olan azabın kime geleceğini ve kime sürekli azabın ineceğini göreceksiniz" dedi.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 39. Ayet
Arapça: فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ مَن يَأْتِيهِ عَذَابٌۭ يُخْزِيهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌۭ مُّقِيمٌ
Türkçe Okunuşu: fesevfe ta`lemûne mey ye'tîhi `aẕâbuy yuḫzîhi veyehillu `aleyhi `aẕâbum mukîm.
Türkçe Meali: Gemiyi yaparken, milletinin inkarcı ileri gelenleri yanına uğradıkça onunla alay ederlerdi. O da: "Bizimle alay ediyorsunuz ama, alay ettiğiniz gibi biz de sizinle alay edeceğiz; rezil edecek olan azabın kime geleceğini ve kime sürekli azabın ineceğini göreceksiniz" dedi.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 40. Ayet
Arapça: حَتَّىٰٓ إِذَا جَآءَ أَمْرُنَا وَفَارَ ٱلتَّنُّورُ قُلْنَا ٱحْمِلْ فِيهَا مِن كُلٍّۢ زَوْجَيْنِ ٱثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلَّا مَن سَبَقَ عَلَيْهِ ٱلْقَوْلُ وَمَنْ ءَامَنَ ۚ وَمَآ ءَامَنَ مَعَهُۥٓ إِلَّا قَلِيلٌۭ
Türkçe Okunuşu: hattâ iẕâ câe emrunâ vefâra-ttennûru kulne-hmil fîhâ min kullin zevceyni-ŝneyni veehleke illâ men sebeka `aleyhi-lkavlu vemen âmen. vemâ âmene me`ahû illâ kalîl.
Türkçe Meali: Buyruğumuz gelip tandırdan sular kaynamağa başlayınca, "Her cinsten birer çifti ve aleyhine hüküm verilmiş olanın dışında kalan çoluk çocuğunu ve inananları gemiye bindir" dedik. Pek az kimse onunla beraber inanmıştı.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 41. Ayet
Arapça: ۞ وَقَالَ ٱرْكَبُوا۟ فِيهَا بِسْمِ ٱللَّهِ مَجْر۪ىٰهَا وَمُرْسَىٰهَآ ۚ إِنَّ رَبِّى لَغَفُورٌۭ رَّحِيمٌۭ
Türkçe Okunuşu: vekâle-rkebû fîhâ bismi-llâhi mecrâhâ vemursâhâ. inne rabbî leğafûrur rahîm.
Türkçe Meali: Allah "Oraya binin; yürümesi ve durması Allah'ın ismiyledir, Rabbin bağışlar ve merhamet eder" dedi.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 42. Ayet
Arapça: وَهِىَ تَجْرِى بِهِمْ فِى مَوْجٍۢ كَٱلْجِبَالِ وَنَادَىٰ نُوحٌ ٱبْنَهُۥ وَكَانَ فِى مَعْزِلٍۢ يَٰبُنَىَّ ٱرْكَب مَّعَنَا وَلَا تَكُن مَّعَ ٱلْكَٰفِرِينَ
Türkçe Okunuşu: vehiye tecrî bihim fî mevcin kelcibâli venâdâ nûhun-bnehû vekâne fî ma`ziliy yâ buneyye-rkem me`anâ velâ tekum me`a-lkâfirîn.
Türkçe Meali: Gemi, dağlar gibi dalgalar içinde onları götürürken, Nuh, bir kenarda ayrı kalmış olan oğluna "Ey oğulcuğum! Bizimle beraber gel, kafirlerle birlik olma" diye seslendi.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 43. Ayet
Arapça: قَالَ سَـَٔاوِىٓ إِلَىٰ جَبَلٍۢ يَعْصِمُنِى مِنَ ٱلْمَآءِ ۚ قَالَ لَا عَاصِمَ ٱلْيَوْمَ مِنْ أَمْرِ ٱللَّهِ إِلَّا مَن رَّحِمَ ۚ وَحَالَ بَيْنَهُمَا ٱلْمَوْجُ فَكَانَ مِنَ ٱلْمُغْرَقِينَ
Türkçe Okunuşu: kâle seâvî ilâ cebeliy ya`simunî mine-lmâ'. kâle lâ `âsime-lyevme min emri-llâhi illâ mer rahim. vehâle beynehume-lmevcu fekâne mine-lmuğrakîn.
Türkçe Meali: Oğlu: "Dağa sığınırım, beni sudan kurtarır" deyince, Nuh: "Bugün Allah'ın buyruğundan O'nun acıdıkları dışında kurtulacak yoktur" dedi. Aralarına dalga girdi, oğlu da boğulanlara karıştı.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 44. Ayet
Arapça: وَقِيلَ يَٰٓأَرْضُ ٱبْلَعِى مَآءَكِ وَيَٰسَمَآءُ أَقْلِعِى وَغِيضَ ٱلْمَآءُ وَقُضِىَ ٱلْأَمْرُ وَٱسْتَوَتْ عَلَى ٱلْجُودِىِّ ۖ وَقِيلَ بُعْدًۭا لِّلْقَوْمِ ٱلظَّٰلِمِينَ
Türkçe Okunuşu: vekîle yâ ardu-ble`î mâeki veyâ semâu akli`î veğîda-lmâu vekudiye-l'emru vestevet `ale-lcûdiyyi vekîle bu`del lilkavmi-żżâlimîn.
Türkçe Meali: Yere, "Suyunu çek!", göğe, "Ey gök sen de tut!" denildi. Su çekildi, iş de bitti; gemi Cudi'ye oturdu. "Haksızlık yapan millet Allah'ın rahmetinden uzak olsun" denildi.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 45. Ayet
Arapça: وَنَادَىٰ نُوحٌۭ رَّبَّهُۥ فَقَالَ رَبِّ إِنَّ ٱبْنِى مِنْ أَهْلِى وَإِنَّ وَعْدَكَ ٱلْحَقُّ وَأَنتَ أَحْكَمُ ٱلْحَٰكِمِينَ
Türkçe Okunuşu: venâdâ nûhur rabbehû fekâle rabbi inne-bnî min ehlî veinne va`deke-lhakku veente ahkemu-lhâkimîn.
Türkçe Meali: Nuh Rabbine seslendi: "Rabbim! Oğlum benim ailemdendi. Doğrusu Senin vadin haktır. Sen hükmedenlerin en iyi hükmedenisin" dedi.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 46. Ayet
Arapça: قَالَ يَٰنُوحُ إِنَّهُۥ لَيْسَ مِنْ أَهْلِكَ ۖ إِنَّهُۥ عَمَلٌ غَيْرُ صَٰلِحٍۢ ۖ فَلَا تَسْـَٔلْنِ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِۦ عِلْمٌ ۖ إِنِّىٓ أَعِظُكَ أَن تَكُونَ مِنَ ٱلْجَٰهِلِينَ
Türkçe Okunuşu: kâle yâ nûhu innehû leyse min ehlik. innehû `amelun ğayru sâlih. felâ tes'elni mâ leyse leke bihî `ilm. innî e`iżuke en tekûne mine-lcâhilîn.
Türkçe Meali: Allah: "Ey Nuh! O senin ailenden sayılmaz; çünkü kötü bir iş işlemiştir; öyleyse bilmediğin şeyi Benden isteme. İşte sana öğüt, bilgisizlerden olma" dedi.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 47. Ayet
Arapça: قَالَ رَبِّ إِنِّىٓ أَعُوذُ بِكَ أَنْ أَسْـَٔلَكَ مَا لَيْسَ لِى بِهِۦ عِلْمٌۭ ۖ وَإِلَّا تَغْفِرْ لِى وَتَرْحَمْنِىٓ أَكُن مِّنَ ٱلْخَٰسِرِينَ
Türkçe Okunuşu: kâle rabbi innî e`ûẕu bike en es'eleke mâ leyse lî bihî `ilm. veillâ tağfir lî veterhamnî ekum mine-lḫâsirîn.
Türkçe Meali: "Rabbim! Bilmediğim şeyi Senden istemekten Sana sığınırım. Beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen kaybedenlerden olurum" dedi.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 48. Ayet
Arapça: قِيلَ يَٰنُوحُ ٱهْبِطْ بِسَلَٰمٍۢ مِّنَّا وَبَرَكَٰتٍ عَلَيْكَ وَعَلَىٰٓ أُمَمٍۢ مِّمَّن مَّعَكَ ۚ وَأُمَمٌۭ سَنُمَتِّعُهُمْ ثُمَّ يَمَسُّهُم مِّنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌۭ
Türkçe Okunuşu: kîle yâ nûhu-hbit biselâmim minnâ veberakâtin `aleyke ve`alâ umemim mimmem me`ak. veumemun senumetti`uhum ŝumme yemessuhum minnâ `aẕâbun elîm.
Türkçe Meali: "Ey Nuh! Sana ve seninle beraber olan topluluklara bizden bir selamet ve bereketle gemiden in. Ama birçok toplulukları da geçindireceğiz, sonra onlara can yakıcı bir azab vereceğiz" denildi.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 49. Ayet
Arapça: تِلْكَ مِنْ أَنۢبَآءِ ٱلْغَيْبِ نُوحِيهَآ إِلَيْكَ ۖ مَا كُنتَ تَعْلَمُهَآ أَنتَ وَلَا قَوْمُكَ مِن قَبْلِ هَٰذَا ۖ فَٱصْبِرْ ۖ إِنَّ ٱلْعَٰقِبَةَ لِلْمُتَّقِينَ
Türkçe Okunuşu: tilke min embâi-lğaybi nûhîhâ ileyk. mâ kunte ta`lemuhâ ente velâ kavmuke min kabli hâẕâ. fasbir. inne-l`âkibete lilmuttekîn.
Türkçe Meali: Bunlar sana vahyettiğimiz bilinmeyen olaylardır. Sen de, milletin de daha önce bunları bilmezdiniz. Sabret, sonuç, Allah'tan sakınanlarındır.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 50. Ayet
Arapça: وَإِلَىٰ عَادٍ أَخَاهُمْ هُودًۭا ۚ قَالَ يَٰقَوْمِ ٱعْبُدُوا۟ ٱللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُۥٓ ۖ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا مُفْتَرُونَ
Türkçe Okunuşu: veilâ `âdin eḫâhum hûdâ. kâle yâ kavmi-`budu-llâhe mâ lekum min ilâhin ğayruh. in entum illâ mufterûn.
Türkçe Meali: Ad milletine kardeşleri Hud'u gönderdik. Şöyle dedi: "Ey milletim! Allah'a kulluk edin. O'ndan başka tanrınız yoktur; yoksa sadece yalan uyduran kimseler olursunuz."
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 51. Ayet
Arapça: يَٰقَوْمِ لَآ أَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا ۖ إِنْ أَجْرِىَ إِلَّا عَلَى ٱلَّذِى فَطَرَنِىٓ ۚ أَفَلَا تَعْقِلُونَ
Türkçe Okunuşu: yâ kavmi lâ es'elukum `aleyhi ecrâ. in ecriye illâ `ale-lleẕî fetaranî. efelâ ta`kilûn.
Türkçe Meali: "Ey milletim! Buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak beni yaratana aittir. Akletmez misiniz?"
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 52. Ayet
Arapça: وَيَٰقَوْمِ ٱسْتَغْفِرُوا۟ رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوٓا۟ إِلَيْهِ يُرْسِلِ ٱلسَّمَآءَ عَلَيْكُم مِّدْرَارًۭا وَيَزِدْكُمْ قُوَّةً إِلَىٰ قُوَّتِكُمْ وَلَا تَتَوَلَّوْا۟ مُجْرِمِينَ
Türkçe Okunuşu: veyâ kavmi-stağfirû rabbekum ŝumme tûbû ileyhi yursili-ssemâe `aleykum midrârav veyezidkum kuvveten ilâ kuvvetikum velâ tetevellev mucrimîn.
Türkçe Meali: "Ey milletim! Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra O'na tevbe edin ki size gökten bol bol yağmur göndersin, kuvvetinize kuvvet katsın; suçlular olarak yüz çevirmeyin."
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 53. Ayet
Arapça: قَالُوا۟ يَٰهُودُ مَا جِئْتَنَا بِبَيِّنَةٍۢ وَمَا نَحْنُ بِتَارِكِىٓ ءَالِهَتِنَا عَن قَوْلِكَ وَمَا نَحْنُ لَكَ بِمُؤْمِنِينَ
Türkçe Okunuşu: kâlû yâ hûdu mâ ci'tenâ bibeyyinetiv vemâ nahnu bitârikî âlihetinâ `an kavlike vemâ nahnu leke bimu'minîn.
Türkçe Meali: "Ey Hud! Sen bize bir belge getirmeden, senin sözünden ötürü tanrılarımızı terketmeyiz ve sana inanmayız.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 54. Ayet
Arapça: إِن نَّقُولُ إِلَّا ٱعْتَرَىٰكَ بَعْضُ ءَالِهَتِنَا بِسُوٓءٍۢ ۗ قَالَ إِنِّىٓ أُشْهِدُ ٱللَّهَ وَٱشْهَدُوٓا۟ أَنِّى بَرِىٓءٌۭ مِّمَّا تُشْرِكُونَ
Türkçe Okunuşu: in nekûlu ille-`terâke ba`du âlihetinâ bisû'. kâle innî uşhidu-llâhe veşhedû ennî berîum mimmâ tuşrikûn.
Türkçe Meali: Bir kısım tanrılarımız seni çarpmıştır, demekten başka birşey demeyiz" dediler. Hud: "Doğrusu ben Allah'ı şahit tutuyorum; siz de şahit olun ki ben O'nu bırakıp koştuğunuz ortaklardan uzağım. Hepiniz bana tuzak kurun sonra da ertelemeyin. Ben, ancak benim de sizin de Rabbiniz olan Allah'a güvenirim. Hiçbir canlı yoktur ki Allah ona el koymamış bulunsun. Rabbim elbette doğru yoldadır. Eğer yüz çevirirseniz, şüphesiz ben size benimle gönderileni bildirdim. Rabbim sizden başka bir milleti yerinize getirebilir, O'na bir şey de yapamazsınız. Doğrusu Rabbim herşeyi koruyandır" dedi.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 55. Ayet
Arapça: مِن دُونِهِۦ ۖ فَكِيدُونِى جَمِيعًۭا ثُمَّ لَا تُنظِرُونِ
Türkçe Okunuşu: min dûnihî fekîdûnî cemî`an ŝumme lâ tunżirûn.
Türkçe Meali: Bir kısım tanrılarımız seni çarpmıştır, demekten başka birşey demeyiz" dediler. Hud: "Doğrusu ben Allah'ı şahit tutuyorum; siz de şahit olun ki ben O'nu bırakıp koştuğunuz ortaklardan uzağım. Hepiniz bana tuzak kurun sonra da ertelemeyin. Ben, ancak benim de sizin de Rabbiniz olan Allah'a güvenirim. Hiçbir canlı yoktur ki Allah ona el koymamış bulunsun. Rabbim elbette doğru yoldadır. Eğer yüz çevirirseniz, şüphesiz ben size benimle gönderileni bildirdim. Rabbim sizden başka bir milleti yerinize getirebilir, O'na bir şey de yapamazsınız. Doğrusu Rabbim herşeyi koruyandır" dedi.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 56. Ayet
Arapça: إِنِّى تَوَكَّلْتُ عَلَى ٱللَّهِ رَبِّى وَرَبِّكُم ۚ مَّا مِن دَآبَّةٍ إِلَّا هُوَ ءَاخِذٌۢ بِنَاصِيَتِهَآ ۚ إِنَّ رَبِّى عَلَىٰ صِرَٰطٍۢ مُّسْتَقِيمٍۢ
Türkçe Okunuşu: innî tevekkeltu `ale-llâhi rabbî verabbikum. mâ min dâbbetin illâ huve âḫiẕum binâsiyetihâ. inne rabbî `alâ sirâtim mustekîm.
Türkçe Meali: Bir kısım tanrılarımız seni çarpmıştır, demekten başka birşey demeyiz" dediler. Hud: "Doğrusu ben Allah'ı şahit tutuyorum; siz de şahit olun ki ben O'nu bırakıp koştuğunuz ortaklardan uzağım. Hepiniz bana tuzak kurun sonra da ertelemeyin. Ben, ancak benim de sizin de Rabbiniz olan Allah'a güvenirim. Hiçbir canlı yoktur ki Allah ona el koymamış bulunsun. Rabbim elbette doğru yoldadır. Eğer yüz çevirirseniz, şüphesiz ben size benimle gönderileni bildirdim. Rabbim sizden başka bir milleti yerinize getirebilir, O'na bir şey de yapamazsınız. Doğrusu Rabbim herşeyi koruyandır" dedi.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 57. Ayet
Arapça: فَإِن تَوَلَّوْا۟ فَقَدْ أَبْلَغْتُكُم مَّآ أُرْسِلْتُ بِهِۦٓ إِلَيْكُمْ ۚ وَيَسْتَخْلِفُ رَبِّى قَوْمًا غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّونَهُۥ شَيْـًٔا ۚ إِنَّ رَبِّى عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍ حَفِيظٌۭ
Türkçe Okunuşu: fein tevellev fekad eblağtukum mâ ursiltu bihî ileykum. veyestaḫlifu rabbî kavmen ğayrakum. velâ tedurrûnehû şey'â. inne rabbî `alâ kulli şey'in hafîż.
Türkçe Meali: Bir kısım tanrılarımız seni çarpmıştır, demekten başka birşey demeyiz" dediler. Hud: "Doğrusu ben Allah'ı şahit tutuyorum; siz de şahit olun ki ben O'nu bırakıp koştuğunuz ortaklardan uzağım. Hepiniz bana tuzak kurun sonra da ertelemeyin. Ben, ancak benim de sizin de Rabbiniz olan Allah'a güvenirim. Hiçbir canlı yoktur ki Allah ona el koymamış bulunsun. Rabbim elbette doğru yoldadır. Eğer yüz çevirirseniz, şüphesiz ben size benimle gönderileni bildirdim. Rabbim sizden başka bir milleti yerinize getirebilir, O'na bir şey de yapamazsınız. Doğrusu Rabbim herşeyi koruyandır" dedi.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 58. Ayet
Arapça: وَلَمَّا جَآءَ أَمْرُنَا نَجَّيْنَا هُودًۭا وَٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ مَعَهُۥ بِرَحْمَةٍۢ مِّنَّا وَنَجَّيْنَٰهُم مِّنْ عَذَابٍ غَلِيظٍۢ
Türkçe Okunuşu: velemmâ câe emrunâ necceynâ hûdev velleẕîne âmenû me`ahû birahmetim minnâ. venecceynâhum min `aẕâbin ğalîż.
Türkçe Meali: Buyruğumuz gelince, Hud'u ve beraberindeki inananları, rahmetimizle kurtardık. Onları çetin bir azabdan koruduk.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 59. Ayet
Arapça: وَتِلْكَ عَادٌۭ ۖ جَحَدُوا۟ بِـَٔايَٰتِ رَبِّهِمْ وَعَصَوْا۟ رُسُلَهُۥ وَٱتَّبَعُوٓا۟ أَمْرَ كُلِّ جَبَّارٍ عَنِيدٍۢ
Türkçe Okunuşu: vetilke `âdun cehadû biâyâti rabbihim ve`asav rusulehû vettebe`û emra kulli cebbârin `anîd.
Türkçe Meali: İşte bu, Rablerinin ayetlerini bile bile inkar eden, peygamberlerine kafa tutan ve her inatçı zorbanın emrine uyan Ad milletidir.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 60. Ayet
Arapça: وَأُتْبِعُوا۟ فِى هَٰذِهِ ٱلدُّنْيَا لَعْنَةًۭ وَيَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ ۗ أَلَآ إِنَّ عَادًۭا كَفَرُوا۟ رَبَّهُمْ ۗ أَلَا بُعْدًۭا لِّعَادٍۢ قَوْمِ هُودٍۢ
Türkçe Okunuşu: veutbi`û fî hâẕihi-ddunyâ la`netev veyevme-lkiyâmeh. elâ inne `âden keferû rabbehum. elâ bu`del li`âdin kavmi hûd.
Türkçe Meali: Bu dünyada da, kıyamet gününde de lanete uğradılar. Bilin ki Ad milleti Rablerini inkar etti ve yine bilin ki Hud'un milleti Ad Allah'ın rahmetinden uzaklaştı.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 61. Ayet
Arapça: ۞ وَإِلَىٰ ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَٰلِحًۭا ۚ قَالَ يَٰقَوْمِ ٱعْبُدُوا۟ ٱللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُۥ ۖ هُوَ أَنشَأَكُم مِّنَ ٱلْأَرْضِ وَٱسْتَعْمَرَكُمْ فِيهَا فَٱسْتَغْفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُوٓا۟ إِلَيْهِ ۚ إِنَّ رَبِّى قَرِيبٌۭ مُّجِيبٌۭ
Türkçe Okunuşu: veilâ ŝemûde eḫâhum sâlihâ. kâle yâ kavmi-`budu-llâhe mâ lekum min ilâhin ğayruh. huve enşeekum mine-l'ardi vesta`merakum fîhâ festağfirûhu ŝumme tûbû ileyh. inne rabbî karîbum mucîb.
Türkçe Meali: Semud milletine kardeşleri Salih'i gönderdik. "Ey milletim! Allah'a kulluk edin; O'ndan başka tanrınız yoktur; sizi yeryüzünde yaratıp orayı imar etmenizi dileyen O'dur. Öyleyse O'ndan mağfiret dileyin, sonra da O'na tevbe edin. Doğrusu Rabbim size yakın ve duaları kabul edendir" dedi.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 62. Ayet
Arapça: قَالُوا۟ يَٰصَٰلِحُ قَدْ كُنتَ فِينَا مَرْجُوًّۭا قَبْلَ هَٰذَآ ۖ أَتَنْهَىٰنَآ أَن نَّعْبُدَ مَا يَعْبُدُ ءَابَآؤُنَا وَإِنَّنَا لَفِى شَكٍّۢ مِّمَّا تَدْعُونَآ إِلَيْهِ مُرِيبٍۢ
Türkçe Okunuşu: kâlû yâ sâlihu kad kunte fînâ mercuvven kable hâẕâ etenhânâ en na`bude mâ ya`budu âbâunâ veinnenâ lefî şekkim mimmâ ted`ûnâ ileyhi murîbun.
Türkçe Meali: "Ey Salih! Sen bundan önce, aramızda kendisinden iyilik beklenir bir kimseydin; şimdi babalarımızın taptıklarına bizi tapmaktan men mi ediyorsun? Doğrusu bizi çağırdığın şeyden şüphe ve endişedeyiz" dediler.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 63. Ayet
Arapça: قَالَ يَٰقَوْمِ أَرَءَيْتُمْ إِن كُنتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٍۢ مِّن رَّبِّى وَءَاتَىٰنِى مِنْهُ رَحْمَةًۭ فَمَن يَنصُرُنِى مِنَ ٱللَّهِ إِنْ عَصَيْتُهُۥ ۖ فَمَا تَزِيدُونَنِى غَيْرَ تَخْسِيرٍۢ
Türkçe Okunuşu: kâle yâ kavmi era'eytum in kuntu `alâ beyyinetim mir rabbî veâtânî minhu rahmeten femey yensurunî mine-llâhi in `asaytuhû femâ tezîdûnenî ğayra taḫsîr.
Türkçe Meali: "Ey milletim! Eğer Rabbimden bir belgem olur ve bana rahmet eder de ben O'na baş kaldırırsam, söyleyin, Allah'a karşı beni kim savunur? Bana zararımı artırmaktan başka birşey yapamazsınız" dedi.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 64. Ayet
Arapça: وَيَٰقَوْمِ هَٰذِهِۦ نَاقَةُ ٱللَّهِ لَكُمْ ءَايَةًۭ فَذَرُوهَا تَأْكُلْ فِىٓ أَرْضِ ٱللَّهِ وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوٓءٍۢ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابٌۭ قَرِيبٌۭ
Türkçe Okunuşu: veyâ kavmi hâẕihî nâkatu-llâhi lekum âyeten feẕerûhâ te'kul fî ardi-llâhi velâ temessûhâ bisûin feye'ḫuẕekum `aẕâbun karîb.
Türkçe Meali: "Ey milletim! Bu, size bir ayet olarak, Allah'ın devesidir. Bırakın onu, Allah'ın toprağında otlasın; ona fenalık etmeyin, yoksa siz hemen azaba uğrarsınız"
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 65. Ayet
Arapça: فَعَقَرُوهَا فَقَالَ تَمَتَّعُوا۟ فِى دَارِكُمْ ثَلَٰثَةَ أَيَّامٍۢ ۖ ذَٰلِكَ وَعْدٌ غَيْرُ مَكْذُوبٍۢ
Türkçe Okunuşu: fe`akarûhâ fekâle temette`û fî dârikum ŝelâŝete eyyâm. ẕâlike va`dun ğayru mekẕûb.
Türkçe Meali: Buna rağmen onu kesip devirdiler. O zaman Salih: "Yurdunuzda üç gün daha kalın. Bu, yalanlanmayacak bir sözdür" dedi.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 66. Ayet
Arapça: فَلَمَّا جَآءَ أَمْرُنَا نَجَّيْنَا صَٰلِحًۭا وَٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ مَعَهُۥ بِرَحْمَةٍۢ مِّنَّا وَمِنْ خِزْىِ يَوْمِئِذٍ ۗ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ ٱلْقَوِىُّ ٱلْعَزِيزُ
Türkçe Okunuşu: felemmâ câe emrunâ necceynâ sâlihav velleẕîne âmenû me`ahû birahmetim minnâ vemin ḫizyi yevmiiẕ. inne rabbeke huve-lkaviyyu-l`azîz.
Türkçe Meali: Buyruğumuz gelince, Salih'i ve beraberindeki inananları katımızdan bir rahmet olarak o günün rezilliğinden kurtardık. Doğrusu Rabbin pek kuvvetli ve güçlüdür.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 67. Ayet
Arapça: وَأَخَذَ ٱلَّذِينَ ظَلَمُوا۟ ٱلصَّيْحَةُ فَأَصْبَحُوا۟ فِى دِيَٰرِهِمْ جَٰثِمِينَ
Türkçe Okunuşu: veeḫaẕe-lleẕîne żalemu-ssayhatu feasbehû fî diyârihim câŝimîn.
Türkçe Meali: Haksızlık yapanları bir çığlık tuttu, oldukları yerde diz üstü çöküverdiler.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 68. Ayet
Arapça: كَأَن لَّمْ يَغْنَوْا۟ فِيهَآ ۗ أَلَآ إِنَّ ثَمُودَا۟ كَفَرُوا۟ رَبَّهُمْ ۗ أَلَا بُعْدًۭا لِّثَمُودَ
Türkçe Okunuşu: keel lem yağnev fîhâ. elâ inne ŝemûde keferû rabbehum. elâ bu`del liŝemûd.
Türkçe Meali: Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Bilin ki, Semud milleti Rabbini inkar etmişti. Bilin ki, Semud milleti Allah'ın rahmetinden uzaklaştı.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 69. Ayet
Arapça: وَلَقَدْ جَآءَتْ رُسُلُنَآ إِبْرَٰهِيمَ بِٱلْبُشْرَىٰ قَالُوا۟ سَلَٰمًۭا ۖ قَالَ سَلَٰمٌۭ ۖ فَمَا لَبِثَ أَن جَآءَ بِعِجْلٍ حَنِيذٍۢ
Türkçe Okunuşu: velekad câet rusulunâ ibrâhîme bilbuşrâ kâlû selâmâ. kâle selâmun femâ lebiŝe en câe bi`iclin hanîẕ.
Türkçe Meali: And olsun ki, elçilerimiz müjde ile İbrahim'e geldiler. "Selam sana" dediler, "Size de selam" dedi, hemen kızartılmış bir buzağı getirdi.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 70. Ayet
Arapça: فَلَمَّا رَءَآ أَيْدِيَهُمْ لَا تَصِلُ إِلَيْهِ نَكِرَهُمْ وَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةًۭ ۚ قَالُوا۟ لَا تَخَفْ إِنَّآ أُرْسِلْنَآ إِلَىٰ قَوْمِ لُوطٍۢ
Türkçe Okunuşu: felemmâ raâ eydiyehum lâ tesilu ileyhi nekirahum veevcese minhum ḫîfeh. kâlû lâ teḫaf innâ ursilnâ ilâ kavmi lût.
Türkçe Meali: Ellerini ona uzatmadıklarını görünce, durumlarını beğenmedi ve içine korku düştü. Onlar, "Korkma, biz Lut milletine gönderildik" dediler.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 71. Ayet
Arapça: وَٱمْرَأَتُهُۥ قَآئِمَةٌۭ فَضَحِكَتْ فَبَشَّرْنَٰهَا بِإِسْحَٰقَ وَمِن وَرَآءِ إِسْحَٰقَ يَعْقُوبَ
Türkçe Okunuşu: vemraetuhû kâimetun fedahiket febeşşernâhâ biishâka vemiv verâi ishâka ya`kûb.
Türkçe Meali: Bu arada, İbrahim'in ayakta duran karısı gülünce, "Ona İshak'ı ardından Yakub'u müjdeleriz" dediler.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 72. Ayet
Arapça: قَالَتْ يَٰوَيْلَتَىٰٓ ءَأَلِدُ وَأَنَا۠ عَجُوزٌۭ وَهَٰذَا بَعْلِى شَيْخًا ۖ إِنَّ هَٰذَا لَشَىْءٌ عَجِيبٌۭ
Türkçe Okunuşu: kâlet yâ veyletâ eelidu veenâ `acûzuv vehâẕâ ba`lî şeyḫâ. inne hâẕâ leşey'un `acîb.
Türkçe Meali: "Vay başıma gelenler! Ben bir kocakarı, kocam da ihtiyar olmuşken nasıl doğurabilirim? Doğrusu bu şaşılacak bir şey" dedi.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 73. Ayet
Arapça: قَالُوٓا۟ أَتَعْجَبِينَ مِنْ أَمْرِ ٱللَّهِ ۖ رَحْمَتُ ٱللَّهِ وَبَرَكَٰتُهُۥ عَلَيْكُمْ أَهْلَ ٱلْبَيْتِ ۚ إِنَّهُۥ حَمِيدٌۭ مَّجِيدٌۭ
Türkçe Okunuşu: kâlû eta`cebîne min emri-llâhi rahmetu-llâhi veberakâtuhû `aleykum ehle-lbeyt. innehû hamîdum mecîd.
Türkçe Meali: "Ey evin hanımı! Allah'ın rahmeti ve bereketleri üzerinize olmuşken, nasıl Allah'ın işine şaşarsın? O, övülmeye layıktır, yücelerin yücesidir" dediler.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 74. Ayet
Arapça: فَلَمَّا ذَهَبَ عَنْ إِبْرَٰهِيمَ ٱلرَّوْعُ وَجَآءَتْهُ ٱلْبُشْرَىٰ يُجَٰدِلُنَا فِى قَوْمِ لُوطٍ
Türkçe Okunuşu: felemmâ ẕehebe `an ibrâhîme-rrav`u vecâethu-lbuşrâ yucâdilunâ fî kavmi lût.
Türkçe Meali: İbrahim'in korkusu gidip de müjde kendisine ulaşınca, Lut milleti hakkında elçilerimizle tartışmaya girişti.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 75. Ayet
Arapça: إِنَّ إِبْرَٰهِيمَ لَحَلِيمٌ أَوَّٰهٌۭ مُّنِيبٌۭ
Türkçe Okunuşu: inne ibrâhîme lehalîmun evvâhum munîb.
Türkçe Meali: Doğrusu İbrahim çok içli, yumuşak huylu ve kendini Allah'a vermiş bir kimse idi.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 76. Ayet
Arapça: يَٰٓإِبْرَٰهِيمُ أَعْرِضْ عَنْ هَٰذَآ ۖ إِنَّهُۥ قَدْ جَآءَ أَمْرُ رَبِّكَ ۖ وَإِنَّهُمْ ءَاتِيهِمْ عَذَابٌ غَيْرُ مَرْدُودٍۢ
Türkçe Okunuşu: yâ ibrâhîmu a`rid `an hâẕâ. innehû kad câe emru rabbik. veinnehum âtîhim `aẕâbun ğayru merdûd.
Türkçe Meali: Elçilerimiz, "Ey İbrahim! Bundan vazgeç, doğrusu Rabbinin emri gelmiştir. Onlara, şüphesiz, geri çevrilemeyecek bir azab gelmektedir" dediler.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 77. Ayet
Arapça: وَلَمَّا جَآءَتْ رُسُلُنَا لُوطًۭا سِىٓءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًۭا وَقَالَ هَٰذَا يَوْمٌ عَصِيبٌۭ
Türkçe Okunuşu: velemmâ câet rusulunâ lûtan sîe bihim vedâka bihim ẕer`av vekâle hâẕâ yevmun `asîb.
Türkçe Meali: Elçilerimiz Lut'a gelince, onun fenasına gitti; çok sıkıldı, "Bu çetin bir gündür" dedi.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 78. Ayet
Arapça: وَجَآءَهُۥ قَوْمُهُۥ يُهْرَعُونَ إِلَيْهِ وَمِن قَبْلُ كَانُوا۟ يَعْمَلُونَ ٱلسَّيِّـَٔاتِ ۚ قَالَ يَٰقَوْمِ هَٰٓؤُلَآءِ بَنَاتِى هُنَّ أَطْهَرُ لَكُمْ ۖ فَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَلَا تُخْزُونِ فِى ضَيْفِىٓ ۖ أَلَيْسَ مِنكُمْ رَجُلٌۭ رَّشِيدٌۭ
Türkçe Okunuşu: vecâehû kavmuhû yuhra`ûne ileyhi vemin kablu kânû ya`melûne-sseyyiât. kâle yâ kavmi hâulâi benâtî hunne atheru lekum fetteku-llâhe velâ tuḫzûni fî dayfî. eleyse minkum raculur raşîd.
Türkçe Meali: Milleti ona koşarak geldiler. Daha önce kötü işler işliyorlardı. "Ey milletim! İşte bunlar benim kızlarım, onlar sizin için daha temizdir. (size nikahlıyabilirim!) Allah'tan sakının, konuklarımın önünde beni rezil etmeyin. İçinizde aklı başında kimse yok mudur?" dedi.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 79. Ayet
Arapça: قَالُوا۟ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا لَنَا فِى بَنَاتِكَ مِنْ حَقٍّۢ وَإِنَّكَ لَتَعْلَمُ مَا نُرِيدُ
Türkçe Okunuşu: kâlû lekad `alimte mâ lenâ fî benâtike min hakk. veinneke leta`lemu mâ nurîd.
Türkçe Meali: "And olsun ki, senin kızlarınla bir işimiz olmadığını biliyorsun; doğrusu, ne istediğimizin farkındasın" dediler.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 80. Ayet
Arapça: قَالَ لَوْ أَنَّ لِى بِكُمْ قُوَّةً أَوْ ءَاوِىٓ إِلَىٰ رُكْنٍۢ شَدِيدٍۢ
Türkçe Okunuşu: kâle lev enne lî bikum kuvveten ev âvî ilâ ruknin şedîd.
Türkçe Meali: "Keşke size yetecek bir kuvvetim olsa veya sağlam bir yere sığınsam" dedi.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 81. Ayet
Arapça: قَالُوا۟ يَٰلُوطُ إِنَّا رُسُلُ رَبِّكَ لَن يَصِلُوٓا۟ إِلَيْكَ ۖ فَأَسْرِ بِأَهْلِكَ بِقِطْعٍۢ مِّنَ ٱلَّيْلِ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنكُمْ أَحَدٌ إِلَّا ٱمْرَأَتَكَ ۖ إِنَّهُۥ مُصِيبُهَا مَآ أَصَابَهُمْ ۚ إِنَّ مَوْعِدَهُمُ ٱلصُّبْحُ ۚ أَلَيْسَ ٱلصُّبْحُ بِقَرِيبٍۢ
Türkçe Okunuşu: kâlû yâ lûtu innâ rusulu rabbike ley yesilû ileyke feesri biehlike bikit`im mine-lleyli velâ yeltefit minkum ehadun ille-mraetek. innehû musîbuhâ mâ esâbehum. inne mev`idehumu-ssubh. eleyse-ssubhu bikarîb.
Türkçe Meali: "Ey Lut! Biz Rabbinin elçileriyiz, onlar sana ilişemiyecekler; geceleyin bir ara, ailenle beraber yola çık; karının dışında kimse geri kalmasın. Doğrusu onların başına gelen onun başına da gelecektir. Vadeleri gün doğana kadardır. Gün doğması yakın değil mi?" dediler.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 82. Ayet
Arapça: فَلَمَّا جَآءَ أَمْرُنَا جَعَلْنَا عَٰلِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهَا حِجَارَةًۭ مِّن سِجِّيلٍۢ مَّنضُودٍۢ
Türkçe Okunuşu: felemmâ câe emrunâ ce`alnâ `âliyehâ sâfilehâ veemtarnâ `aleyhâ hicâratem min siccîlim mendûd.
Türkçe Meali: Buyruğumuz gelince oraların altını üstüne getirdik; üzerine Rabbinin katından, işaretli olarak yığın yığın sert taş yağdırdık. Bunlar zalimlerden hiçbir zaman uzak olmayacaktır.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 83. Ayet
Arapça: مُّسَوَّمَةً عِندَ رَبِّكَ ۖ وَمَا هِىَ مِنَ ٱلظَّٰلِمِينَ بِبَعِيدٍۢ
Türkçe Okunuşu: musevvemeten `inde rabbik. vemâ hiye mine-żżâlimîne bibe`îd.
Türkçe Meali: Buyruğumuz gelince oraların altını üstüne getirdik; üzerine Rabbinin katından, işaretli olarak yığın yığın sert taş yağdırdık. Bunlar zalimlerden hiçbir zaman uzak olmayacaktır.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 84. Ayet
Arapça: ۞ وَإِلَىٰ مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًۭا ۚ قَالَ يَٰقَوْمِ ٱعْبُدُوا۟ ٱللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُۥ ۖ وَلَا تَنقُصُوا۟ ٱلْمِكْيَالَ وَٱلْمِيزَانَ ۚ إِنِّىٓ أَرَىٰكُم بِخَيْرٍۢ وَإِنِّىٓ أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍۢ مُّحِيطٍۢ
Türkçe Okunuşu: veilâ medyene eḫâhum şu`aybâ. kâle yâ kavmi-`budu-llâhe mâ lekum min ilâhin ğayruh. velâ tenkusu-lmikyâle velmîzâne innî erâkum biḫayriv veinnî eḫâfu `aleykum `aẕâbe yevmim muhît.
Türkçe Meali: Medyen halkına kardeşleri Şuayb'ı gönderdik. Şöyle dedi: "Ey milletim! Allah'a kulluk edin; O'ndan başka tanrınız yoktur. Ölçüyü tartıyı eksik tutmayın. Doğrusu ben sizi bolluk içinde görüyorum ve hakkınızda kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum."
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 85. Ayet
Arapça: وَيَٰقَوْمِ أَوْفُوا۟ ٱلْمِكْيَالَ وَٱلْمِيزَانَ بِٱلْقِسْطِ ۖ وَلَا تَبْخَسُوا۟ ٱلنَّاسَ أَشْيَآءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا۟ فِى ٱلْأَرْضِ مُفْسِدِينَ
Türkçe Okunuşu: veyâ kavmi evfu-lmikyâle velmîzâne bilkisti velâ tebḫasu-nnâse eşyâehum velâ ta`ŝev fi-l'ardi mufsidîn.
Türkçe Meali: "Ey milletim! Ölçüyü ve tartıyı tamamı tamamına yapın; insanlara eşyalarını eksik vermeyin; yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın."
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 86. Ayet
Arapça: بَقِيَّتُ ٱللَّهِ خَيْرٌۭ لَّكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ ۚ وَمَآ أَنَا۠ عَلَيْكُم بِحَفِيظٍۢ
Türkçe Okunuşu: bekiyyetu-llâhi ḫayrul lekum in kuntum mu'minîn. vemâ ene `aleykum bihafîż.
Türkçe Meali: "İnanıyorsanız, Allah'ın geri bıraktığı helal kar sizin için daha hayırlıdır. Ben size bekçi değilim."
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 87. Ayet
Arapça: قَالُوا۟ يَٰشُعَيْبُ أَصَلَوٰتُكَ تَأْمُرُكَ أَن نَّتْرُكَ مَا يَعْبُدُ ءَابَآؤُنَآ أَوْ أَن نَّفْعَلَ فِىٓ أَمْوَٰلِنَا مَا نَشَٰٓؤُا۟ ۖ إِنَّكَ لَأَنتَ ٱلْحَلِيمُ ٱلرَّشِيدُ
Türkçe Okunuşu: kâlû yâ şu`aybu esalâtuke te'muruke en netruke mâ ya`budu âbâunâ ev en nef`ale fî emvâlinâ mâ neşâ'. inneke leente-lhalîmu-rraşîd.
Türkçe Meali: "Ey Şuayb! Babalarımızın taptığını bırakmamızı emreden veya mallarımızı istediğimiz gibi kullanmamızı meneden senin namazın mıdır? Sen doğrusu aklı başında, yumuşak huylu birisin" dediler.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 88. Ayet
Arapça: قَالَ يَٰقَوْمِ أَرَءَيْتُمْ إِن كُنتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٍۢ مِّن رَّبِّى وَرَزَقَنِى مِنْهُ رِزْقًا حَسَنًۭا ۚ وَمَآ أُرِيدُ أَنْ أُخَالِفَكُمْ إِلَىٰ مَآ أَنْهَىٰكُمْ عَنْهُ ۚ إِنْ أُرِيدُ إِلَّا ٱلْإِصْلَٰحَ مَا ٱسْتَطَعْتُ ۚ وَمَا تَوْفِيقِىٓ إِلَّا بِٱللَّهِ ۚ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ أُنِيبُ
Türkçe Okunuşu: kâle yâ kavmi era'eytum in kuntu `alâ beyyinetim mir rabbî verazekanî minhu rizkan hasenâ. vemâ urîdu en uḫâlifekum ilâ mâ enhâkum `anh. in urîdu ille-l'islâha me-steta`t. vemâ tevfîkî illâ billâh. `aleyhi tevekkeltu veileyhi unîb.
Türkçe Meali: "Ey Milletim! Rabbimden benim bir belgem olduğu ve bana güzel bir rızık da verdiği halde, O'na karşı gelebilir miyim? Söylesenize! Size yasak ettiğim şeylerde, aykırı hareket etmek istemem; gücümün yettiği kadar ıslah etmekten başka bir dileğim yoktur. Başarım ancak Allah'tandır, O'na güvendim; O'na yöneliyorum" dedi.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 89. Ayet
Arapça: وَيَٰقَوْمِ لَا يَجْرِمَنَّكُمْ شِقَاقِىٓ أَن يُصِيبَكُم مِّثْلُ مَآ أَصَابَ قَوْمَ نُوحٍ أَوْ قَوْمَ هُودٍ أَوْ قَوْمَ صَٰلِحٍۢ ۚ وَمَا قَوْمُ لُوطٍۢ مِّنكُم بِبَعِيدٍۢ
Türkçe Okunuşu: veyâ kavmi lâ yecrimennekum şikâkî ey yusîbekum miŝlu mâ esâbe kavme nûhin ev kavme hûdin ev kavme sâlih. vemâ kavmu lûtim minkum bibe`îd.
Türkçe Meali: "Ey Milletim! Bana karşı gelmeniz, Nuh milletine veya Hud milletine yahut da Salih milletine gelen felaketin bir benzerini, sakın başınıza getirmesin. Lut milleti sizden uzak değildir."
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 90. Ayet
Arapça: وَٱسْتَغْفِرُوا۟ رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوٓا۟ إِلَيْهِ ۚ إِنَّ رَبِّى رَحِيمٌۭ وَدُودٌۭ
Türkçe Okunuşu: vestağfirû rabbekum ŝumme tûbû ileyh. inne rabbî rahîmuv vedûd.
Türkçe Meali: "Rabbinizden mağfiret dileyin; O'na tevbe edin; doğrusu Rabbim merhamet eder ve çok sever."
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 91. Ayet
Arapça: قَالُوا۟ يَٰشُعَيْبُ مَا نَفْقَهُ كَثِيرًۭا مِّمَّا تَقُولُ وَإِنَّا لَنَرَىٰكَ فِينَا ضَعِيفًۭا ۖ وَلَوْلَا رَهْطُكَ لَرَجَمْنَٰكَ ۖ وَمَآ أَنتَ عَلَيْنَا بِعَزِيزٍۢ
Türkçe Okunuşu: kâlû yâ şu`aybu mâ nefkahû keŝîram mimmâ tekûlu veinnâ lenerâke fînâ da`îfâ. velevlâ rahtuke leracemnâk. vemâ ente `aleynâ bi`azîz.
Türkçe Meali: "Ey Şuayb! Söylediklerinin çoğunu anlamıyor ve doğrusu seni aramızda güçsüz görüyoruz. Eğer taraftarların olmasaydı seni taşlardık. Esasen bizim gözümüzde pek itibarın da yoktur" dediler.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 92. Ayet
Arapça: قَالَ يَٰقَوْمِ أَرَهْطِىٓ أَعَزُّ عَلَيْكُم مِّنَ ٱللَّهِ وَٱتَّخَذْتُمُوهُ وَرَآءَكُمْ ظِهْرِيًّا ۖ إِنَّ رَبِّى بِمَا تَعْمَلُونَ مُحِيطٌۭ
Türkçe Okunuşu: kâle yâ kavmi erahtî e`azzu `aleykum mine-llâh. vetteḫaẕtumûhu verâekum żihriyyâ. inne rabbî bimâ ta`melûne muhît.
Türkçe Meali: "Ey Milletim! Benim taraftarlarım size göre Allah'tan daha mı değerlidir ki Allah'a sırt çevirdiniz? Doğrusu Rabbim yaptıklarınızı bilgisiyle kuşatmıştır" dedi.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 93. Ayet
Arapça: وَيَٰقَوْمِ ٱعْمَلُوا۟ عَلَىٰ مَكَانَتِكُمْ إِنِّى عَٰمِلٌۭ ۖ سَوْفَ تَعْلَمُونَ مَن يَأْتِيهِ عَذَابٌۭ يُخْزِيهِ وَمَنْ هُوَ كَٰذِبٌۭ ۖ وَٱرْتَقِبُوٓا۟ إِنِّى مَعَكُمْ رَقِيبٌۭ
Türkçe Okunuşu: veyâ kavmi-`melû `alâ mekânetikum innî `âmil. sevfe ta`lemûne mey ye'tîhi `aẕâbuy yuḫzîhi vemen huve kâẕib. vertekibû innî me`akum rakîb.
Türkçe Meali: "Ey Milletim! Durumunuzun gerektirdiğini yapın, doğrusu ben de yapacağım. Kime rezil edici bir azabın geleceğini, kimin yalancı olduğunu bileceksiniz. Gözleyin, doğrusu ben de sizinle beraber gözlüyorum."
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 94. Ayet
Arapça: وَلَمَّا جَآءَ أَمْرُنَا نَجَّيْنَا شُعَيْبًۭا وَٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ مَعَهُۥ بِرَحْمَةٍۢ مِّنَّا وَأَخَذَتِ ٱلَّذِينَ ظَلَمُوا۟ ٱلصَّيْحَةُ فَأَصْبَحُوا۟ فِى دِيَٰرِهِمْ جَٰثِمِينَ
Türkçe Okunuşu: velemmâ câe emrunâ necceynâ şu`aybev velleẕîne âmenû me`ahû birahmetim minnâ veeḫaẕeti-lleẕîne żalemu-ssayhatu feasbehû fî diyârihim câŝimîn.
Türkçe Meali: Buyruğumuz gelince, Şuayb'ı ve beraberindeki inananları katımızdan bir rahmet olarak kurtardık. Haksızlık yapanları bir çığlık yakaladı, oldukları yerde diz üstü çöküverdiler.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 95. Ayet
Arapça: كَأَن لَّمْ يَغْنَوْا۟ فِيهَآ ۗ أَلَا بُعْدًۭا لِّمَدْيَنَ كَمَا بَعِدَتْ ثَمُودُ
Türkçe Okunuşu: keel lem yağnev fîhâ. elâ bu`del limedyene kemâ be`idet ŝemûd.
Türkçe Meali: Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Bilin ki Semud milleti Allah'ın rahmetinden uzaklaştığı gibi Medyen halkı da uzaklaştı.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 96. Ayet
Arapça: وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ بِـَٔايَٰتِنَا وَسُلْطَٰنٍۢ مُّبِينٍ
Türkçe Okunuşu: velekad erselnâ mûsâ biâyâtinâ vesultânim mubîn.
Türkçe Meali: And olsun ki Musa'yı Firavun ve erkanına mucizelerimizle, apaçık bir delil ile gönderdik. Firavun'un buyruğuna uydular, oysa Firavun'un buyurduğu sağduyuya uygun değildi.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 97. Ayet
Arapça: إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَإِي۟هِۦ فَٱتَّبَعُوٓا۟ أَمْرَ فِرْعَوْنَ ۖ وَمَآ أَمْرُ فِرْعَوْنَ بِرَشِيدٍۢ
Türkçe Okunuşu: ilâ fir`avne vemeleihî fettebe`û emra fir`avn. vemâ emru fir`avne biraşîd.
Türkçe Meali: And olsun ki Musa'yı Firavun ve erkanına mucizelerimizle, apaçık bir delil ile gönderdik. Firavun'un buyruğuna uydular, oysa Firavun'un buyurduğu sağduyuya uygun değildi.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 98. Ayet
Arapça: يَقْدُمُ قَوْمَهُۥ يَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ فَأَوْرَدَهُمُ ٱلنَّارَ ۖ وَبِئْسَ ٱلْوِرْدُ ٱلْمَوْرُودُ
Türkçe Okunuşu: yakdumu kavmehû yevme-lkiyâmeti feevradehumu-nnâr. vebi'se-lvirdu-lmevrûd.
Türkçe Meali: Firavun, kıyamet gününde milletine öncülük eder, onları cehenneme götürür. Gittikleri yer ne kötü yerdir!
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 99. Ayet
Arapça: وَأُتْبِعُوا۟ فِى هَٰذِهِۦ لَعْنَةًۭ وَيَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ ۚ بِئْسَ ٱلرِّفْدُ ٱلْمَرْفُودُ
Türkçe Okunuşu: veutbi`û fî hâẕihî la`netev veyevme-lkiyâmeh. bi'se-rrifdu-lmerfûd.
Türkçe Meali: Hem burada ve hem kıyamet gününde lanete uğratılırlar. Bu ne kötü bir bağıştır!
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 100. Ayet
Arapça: ذَٰلِكَ مِنْ أَنۢبَآءِ ٱلْقُرَىٰ نَقُصُّهُۥ عَلَيْكَ ۖ مِنْهَا قَآئِمٌۭ وَحَصِيدٌۭ
Türkçe Okunuşu: ẕâlike min embâi-lkurâ nekussuhû `aleyke minhâ kâimuv vehasîd.
Türkçe Meali: Bu sana anlattıklarımız, kasabaların başından geçenlerdir. Onların bir kısmı hala duruyor, bir kısmı ise silinip gitmiştir.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 101. Ayet
Arapça: وَمَا ظَلَمْنَٰهُمْ وَلَٰكِن ظَلَمُوٓا۟ أَنفُسَهُمْ ۖ فَمَآ أَغْنَتْ عَنْهُمْ ءَالِهَتُهُمُ ٱلَّتِى يَدْعُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ مِن شَىْءٍۢ لَّمَّا جَآءَ أَمْرُ رَبِّكَ ۖ وَمَا زَادُوهُمْ غَيْرَ تَتْبِيبٍۢ
Türkçe Okunuşu: vemâ żalemnâhum velâkin żalemû enfusehum femâ ağnet `anhum âlihetuhumu-lletî yed`ûne min dûni-llâhi min şey'il lemmâ câe emru rabbik. vemâ zâdûhum ğayra tetbîb.
Türkçe Meali: Onlara Biz zulmetmedik, fakat onlar kendilerine yazık ettiler. Rabbinin buyruğu gelince, Allah'ı bırakıp taptıkları tanrılar kendilerine bir fayda vermedi, kayıplarını artırmaktan başka bir şeye yaramadı.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 102. Ayet
Arapça: وَكَذَٰلِكَ أَخْذُ رَبِّكَ إِذَآ أَخَذَ ٱلْقُرَىٰ وَهِىَ ظَٰلِمَةٌ ۚ إِنَّ أَخْذَهُۥٓ أَلِيمٌۭ شَدِيدٌ
Türkçe Okunuşu: vekeẕâlike aḫẕu rabbike iẕâ eḫaẕe-lkurâ vehiye żâlimeh. inne aḫẕehû elîmun şedîd.
Türkçe Meali: Allah, kasabaların zalim halkını yakalayınca, böyle yakalar; yakalaması da şiddetli ve elimdir.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 103. Ayet
Arapça: إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةًۭ لِّمَنْ خَافَ عَذَابَ ٱلْءَاخِرَةِ ۚ ذَٰلِكَ يَوْمٌۭ مَّجْمُوعٌۭ لَّهُ ٱلنَّاسُ وَذَٰلِكَ يَوْمٌۭ مَّشْهُودٌۭ
Türkçe Okunuşu: inne fî ẕâlike leâyetel limen ḫâfe `aẕâbe-l'âḫirah. ẕâlike yevmum mecmû`ul lehu-nnâsu veẕâlike yevmum meşhûd.
Türkçe Meali: Ahiretin azabından korkanlara, bunda, hiç şüphesiz ibret vardır. Bu, insanların toplanacağı gündür; bu, görülecek bir gündür.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 104. Ayet
Arapça: وَمَا نُؤَخِّرُهُۥٓ إِلَّا لِأَجَلٍۢ مَّعْدُودٍۢ
Türkçe Okunuşu: vemâ nu'eḫḫiruhû illâ liecelim ma`dûd.
Türkçe Meali: Biz, o günü, ancak belli bir süreye kadar geciktiririz.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 105. Ayet
Arapça: يَوْمَ يَأْتِ لَا تَكَلَّمُ نَفْسٌ إِلَّا بِإِذْنِهِۦ ۚ فَمِنْهُمْ شَقِىٌّۭ وَسَعِيدٌۭ
Türkçe Okunuşu: yevme ye'ti lâ tekellemu nefsun illâ biiẕnih. feminhum şekiyyuv vese`îd.
Türkçe Meali: O gün gelince, Allah'ın izni olmaksızın hiç kimse konuşamaz: İçlerinde bedbaht olanlar da, mesut olanlar da vardır.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 106. Ayet
Arapça: فَأَمَّا ٱلَّذِينَ شَقُوا۟ فَفِى ٱلنَّارِ لَهُمْ فِيهَا زَفِيرٌۭ وَشَهِيقٌ
Türkçe Okunuşu: feemme-lleẕîne şekû fefi-nnâri lehum fîhâ zefîruv veşehîk.
Türkçe Meali: Bedbaht olanlar cehennemdedirler. Onlar orada ah edip inlerler.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 107. Ayet
Arapça: خَٰلِدِينَ فِيهَا مَا دَامَتِ ٱلسَّمَٰوَٰتُ وَٱلْأَرْضُ إِلَّا مَا شَآءَ رَبُّكَ ۚ إِنَّ رَبَّكَ فَعَّالٌۭ لِّمَا يُرِيدُ
Türkçe Okunuşu: ḫâlidîne fîhâ mâ dâmeti-ssemâvâtu vel'ardu illâ mâ şâe rabbuk. inne rabbeke fa``âlul limâ yurîd.
Türkçe Meali: Rabbinin dilemesi bir yana, gökler ve yer durdukça, orada temelli kalacaklardır. Rabbin, şüphesiz, her istediğini yapar.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 108. Ayet
Arapça: ۞ وَأَمَّا ٱلَّذِينَ سُعِدُوا۟ فَفِى ٱلْجَنَّةِ خَٰلِدِينَ فِيهَا مَا دَامَتِ ٱلسَّمَٰوَٰتُ وَٱلْأَرْضُ إِلَّا مَا شَآءَ رَبُّكَ ۖ عَطَآءً غَيْرَ مَجْذُوذٍۢ
Türkçe Okunuşu: veemme-lleẕîne su`idû fefi-lcenneti ḫâlidîne fîhâ mâ dâmeti-ssemâvâtu vel'ardu illâ mâ şâe rabbuk. `atâen ğayra mecẕûẕ.
Türkçe Meali: Mesud olanlar ise cennettedirler. Rabbinin dilemesi bir yana, sonsuz bir lütuf olarak, gökler ve yer durdukça, orada temelli kalacaklardır.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 109. Ayet
Arapça: فَلَا تَكُ فِى مِرْيَةٍۢ مِّمَّا يَعْبُدُ هَٰٓؤُلَآءِ ۚ مَا يَعْبُدُونَ إِلَّا كَمَا يَعْبُدُ ءَابَآؤُهُم مِّن قَبْلُ ۚ وَإِنَّا لَمُوَفُّوهُمْ نَصِيبَهُمْ غَيْرَ مَنقُوصٍۢ
Türkçe Okunuşu: felâ teku fî miryetim mimmâ ya`budu hâulâ'. mâ ya`budûne illâ kemâ ya`budu âbâuhum min kabl. veinnâ lemuveffûhum nesîbehum ğayra menkûs.
Türkçe Meali: Bu putperestlerin taptıklarının batıl olduğunda şüphen olmasın; daha önce babalarının tapmış oldukları gibi onlar da taparlar. Onlara paylarını şüphesiz eksiksiz olarak ödeyeceğiz.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 110. Ayet
Arapça: وَلَقَدْ ءَاتَيْنَا مُوسَى ٱلْكِتَٰبَ فَٱخْتُلِفَ فِيهِ ۚ وَلَوْلَا كَلِمَةٌۭ سَبَقَتْ مِن رَّبِّكَ لَقُضِىَ بَيْنَهُمْ ۚ وَإِنَّهُمْ لَفِى شَكٍّۢ مِّنْهُ مُرِيبٍۢ
Türkçe Okunuşu: velekad âteynâ mûse-lkitâbe faḫtulife fîh. velevlâ kelimetun sebekat mir rabbike lekudiye beynehum. veinnehum lefî şekkim minhu murîbun.
Türkçe Meali: And olsun ki, Musa'ya Kitap verdik; onda ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinin verilmiş bir sözü olmasaydı, aralarında çoktan hükmedilmiş olurdu. Doğrusu onlar, Kitap'ın Allah katından olduğunda şüphe ve endişe içindedirler.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 111. Ayet
Arapça: وَإِنَّ كُلًّۭا لَّمَّا لَيُوَفِّيَنَّهُمْ رَبُّكَ أَعْمَٰلَهُمْ ۚ إِنَّهُۥ بِمَا يَعْمَلُونَ خَبِيرٌۭ
Türkçe Okunuşu: veinne kullel lemmâ leyuveffiyennehum rabbuke a`mâlehum. innehû bimâ ya`melûne ḫabîr.
Türkçe Meali: Rabbin, onların işlerinin karşılığını elbette tamamen verecektir. O, şüphesiz, onların yaptıklarını bilir.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 112. Ayet
Arapça: فَٱسْتَقِمْ كَمَآ أُمِرْتَ وَمَن تَابَ مَعَكَ وَلَا تَطْغَوْا۟ ۚ إِنَّهُۥ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌۭ
Türkçe Okunuşu: festekim kemâ umirte vemen tâbe me`ake velâ tatğav. innehû bimâ ta`melûne besîr.
Türkçe Meali: Sen, beraberindeki tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Aşırı gitmeyin, doğrusu Allah yaptıklarınızı görür.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 113. Ayet
Arapça: وَلَا تَرْكَنُوٓا۟ إِلَى ٱلَّذِينَ ظَلَمُوا۟ فَتَمَسَّكُمُ ٱلنَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ ٱللَّهِ مِنْ أَوْلِيَآءَ ثُمَّ لَا تُنصَرُونَ
Türkçe Okunuşu: velâ terkenû ile-lleẕîne żalemû fetemessekumu-nnâru vemâ lekum min dûni-llâhi min evliyâe ŝumme lâ tunsarûn.
Türkçe Meali: Haksızlık yapanlara yönelmeyin, yoksa ateş size de dokunur. Sizin Allah'tan başka dostunuz yoktur; sonra, yardım da göremezsiniz.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 114. Ayet
Arapça: وَأَقِمِ ٱلصَّلَوٰةَ طَرَفَىِ ٱلنَّهَارِ وَزُلَفًۭا مِّنَ ٱلَّيْلِ ۚ إِنَّ ٱلْحَسَنَٰتِ يُذْهِبْنَ ٱلسَّيِّـَٔاتِ ۚ ذَٰلِكَ ذِكْرَىٰ لِلذَّٰكِرِينَ
Türkçe Okunuşu: veekimi-ssalâte tarafeyi-nnehâri vezulefem mine-lleyl. inne-lhasenâti yuẕhibne-sseyyiât. ẕâlike ẕikrâ liẕẕâkirîn.
Türkçe Meali: Gündüzün iki ucunda ve gecenin gündüze yakın zamanlarında namaz kıl. Doğrusu iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt kabul edenlere bir öğüttür.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 115. Ayet
Arapça: وَٱصْبِرْ فَإِنَّ ٱللَّهَ لَا يُضِيعُ أَجْرَ ٱلْمُحْسِنِينَ
Türkçe Okunuşu: vasbir feinne-llâhe lâ yudî`u ecra-lmuhsinîn.
Türkçe Meali: Sabret, Allah iyi davrananların ecrini elbette zayi etmez.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 116. Ayet
Arapça: فَلَوْلَا كَانَ مِنَ ٱلْقُرُونِ مِن قَبْلِكُمْ أُو۟لُوا۟ بَقِيَّةٍۢ يَنْهَوْنَ عَنِ ٱلْفَسَادِ فِى ٱلْأَرْضِ إِلَّا قَلِيلًۭا مِّمَّنْ أَنجَيْنَا مِنْهُمْ ۗ وَٱتَّبَعَ ٱلَّذِينَ ظَلَمُوا۟ مَآ أُتْرِفُوا۟ فِيهِ وَكَانُوا۟ مُجْرِمِينَ
Türkçe Okunuşu: felevlâ kâne mine-lkurûni min kablikum ulû bekiyyetiy yenhevne `ani-lfesâdi fi-l'ardi illâ kalîlem mimmen enceynâ minhum. vettebe`a-lleẕîne żalemû mâ utrifû fîhi vekânû mucrimîn.
Türkçe Meali: Sizden önceki nesillerin ileri gelenleri, yeryüzünde bozgunculuğa engel olmalı değil miydiler? Onlardan kurtardıklarımız pek azdır. Kendilerine verilen nimete karşı haksızlık edenlere uyanlar ise suçlu oldular.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 117. Ayet
Arapça: وَمَا كَانَ رَبُّكَ لِيُهْلِكَ ٱلْقُرَىٰ بِظُلْمٍۢ وَأَهْلُهَا مُصْلِحُونَ
Türkçe Okunuşu: vemâ kâne rabbuke liyuhlike-lkurâ biżulmiv veehluhâ muslihûn.
Türkçe Meali: Rabbin, kasabaların halkı ıslah olmuşken, haksız yere onları yok etmez.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 118. Ayet
Arapça: وَلَوْ شَآءَ رَبُّكَ لَجَعَلَ ٱلنَّاسَ أُمَّةًۭ وَٰحِدَةًۭ ۖ وَلَا يَزَالُونَ مُخْتَلِفِينَ
Türkçe Okunuşu: velev şâe rabbuke lece`ale-nnâse ummetev vâhidetev velâ yezâlûne muḫtelifîn.
Türkçe Meali: Eğer Rabbin dileseydi insanları tek bir ümmet kılardı. Fakat, Rabbinin merhamet ettikleri bir yana, hala ayrılıktadırlar, esasen onları bunun için yaratmıştır. Rabbinin "And olsun ki cehennemi hep insan ve cin ile dolduracağım" sözü yerine gelmiştir.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 119. Ayet
Arapça: إِلَّا مَن رَّحِمَ رَبُّكَ ۚ وَلِذَٰلِكَ خَلَقَهُمْ ۗ وَتَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ لَأَمْلَأَنَّ جَهَنَّمَ مِنَ ٱلْجِنَّةِ وَٱلنَّاسِ أَجْمَعِينَ
Türkçe Okunuşu: illâ mer rahime rabbuk. veliẕâlike ḫalekahum. vetemmet kelimetu rabbike leemleenne cehenneme mine-lcinneti vennâsi ecme`în.
Türkçe Meali: Eğer Rabbin dileseydi insanları tek bir ümmet kılardı. Fakat, Rabbinin merhamet ettikleri bir yana, hala ayrılıktadırlar, esasen onları bunun için yaratmıştır. Rabbinin "And olsun ki cehennemi hep insan ve cin ile dolduracağım" sözü yerine gelmiştir.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 120. Ayet
Arapça: وَكُلًّۭا نَّقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنۢبَآءِ ٱلرُّسُلِ مَا نُثَبِّتُ بِهِۦ فُؤَادَكَ ۚ وَجَآءَكَ فِى هَٰذِهِ ٱلْحَقُّ وَمَوْعِظَةٌۭ وَذِكْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ
Türkçe Okunuşu: vekullen nekussu `aleyke min embâi-rrusuli mâ nuŝebbitu bihî fuâdek. vecâeke fî hâẕihi-lhakku vemev`iżatuv veẕikrâ lilmu'minîn.
Türkçe Meali: Peygamberlerin başlarından geçenlerden, sana anlattığımız her şey, senin gönlünü pekiştirmemizi sağlar; sana bu belgelerle gerçek; inananlara da öğüt ve hatırlatma gelmiştir.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 121. Ayet
Arapça: وَقُل لِّلَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ ٱعْمَلُوا۟ عَلَىٰ مَكَانَتِكُمْ إِنَّا عَٰمِلُونَ
Türkçe Okunuşu: vekul lilleẕîne lâ yu'minûne-`melû `alâ mekânetikum. innâ `âmilûn.
Türkçe Meali: İnanmayanlara: "Durumunuzun gerektirdiğini yapın, doğrusu biz de yapıyoruz; bekleyin, biz de bekliyoruz" de.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 122. Ayet
Arapça: وَٱنتَظِرُوٓا۟ إِنَّا مُنتَظِرُونَ
Türkçe Okunuşu: venteżirû. innâ munteżirûn.
Türkçe Meali: İnanmayanlara: "Durumunuzun gerektirdiğini yapın, doğrusu biz de yapıyoruz; bekleyin, biz de bekliyoruz" de.
سُورَةُ هُودٍ - Hud Suresi - 123. Ayet
Arapça: وَلِلَّهِ غَيْبُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَإِلَيْهِ يُرْجَعُ ٱلْأَمْرُ كُلُّهُۥ فَٱعْبُدْهُ وَتَوَكَّلْ عَلَيْهِ ۚ وَمَا رَبُّكَ بِغَٰفِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
Türkçe Okunuşu: velillâhi ğaybu-ssemâvâti vel'ardi veileyhi yurce`u-l'emru kulluhû fa`budhu vetevekkel `aleyh. vemâ rabbuke biğâfilin `ammâ ta`melûn.
Türkçe Meali: Göklerin ve yerin gaybı Allah'a aittir. Bütün işler O'na döndürülür. Öyleyse O'na kulluk et, O'na güven. Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 1. Ayet
Arapça: بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ الٓر ۚ تِلْكَ ءَايَٰتُ ٱلْكِتَٰبِ ٱلْمُبِينِ
Türkçe Okunuşu: elif-lâm-râ. tilke âyâtu-lkitâbi-lmubîn.
Türkçe Meali: Elif, Lam, Ra. Bunlar, gerçeği açıklayan Kitap'ın ayetleridir.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 2. Ayet
Arapça: إِنَّآ أَنزَلْنَٰهُ قُرْءَٰنًا عَرَبِيًّۭا لَّعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
Türkçe Okunuşu: innâ enzelnâhu kur'ânen `arabiyyel le`allekum ta`kilûn.
Türkçe Meali: Biz onu, anlayasınız diye, Arapça bir Kuran olarak indirdik.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 3. Ayet
Arapça: نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ أَحْسَنَ ٱلْقَصَصِ بِمَآ أَوْحَيْنَآ إِلَيْكَ هَٰذَا ٱلْقُرْءَانَ وَإِن كُنتَ مِن قَبْلِهِۦ لَمِنَ ٱلْغَٰفِلِينَ
Türkçe Okunuşu: nahnu nekussu `aleyke ahsene-lkasasi bimâ evhaynâ ileyke hâẕe-lkur'ân. vein kunte min kablihî lemine-lğâfilîn.
Türkçe Meali: Biz bu Kuran'ı vahyederek, sana en güzel kıssaları anlatıyoruz.. Oysa daha önce sen bunlardan habersizdin.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 4. Ayet
Arapça: إِذْ قَالَ يُوسُفُ لِأَبِيهِ يَٰٓأَبَتِ إِنِّى رَأَيْتُ أَحَدَ عَشَرَ كَوْكَبًۭا وَٱلشَّمْسَ وَٱلْقَمَرَ رَأَيْتُهُمْ لِى سَٰجِدِينَ
Türkçe Okunuşu: iẕ kâle yûsufu liebîhi yâ ebeti innî raeytu ehade `aşera kevkebev veşşemse velkamera raeytuhum lî sâcidîn.
Türkçe Meali: Yusuf babasına: "Babacığım! "Rüyamda onbir yıldız, güneş ve ayın bana secde ettiklerini gördüm" demişti.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 5. Ayet
Arapça: قَالَ يَٰبُنَىَّ لَا تَقْصُصْ رُءْيَاكَ عَلَىٰٓ إِخْوَتِكَ فَيَكِيدُوا۟ لَكَ كَيْدًا ۖ إِنَّ ٱلشَّيْطَٰنَ لِلْإِنسَٰنِ عَدُوٌّۭ مُّبِينٌۭ
Türkçe Okunuşu: kâle yâ buneyye lâ taksus ru'yâke `alâ iḫvetike feyekîdû leke keydâ. inne-şşeytâne lil'insâni `aduvvum mubîn.
Türkçe Meali: Babası şunları söyledi: "Oğulcuğum! Rüyanı kardeşlerine anlatma, yoksa sana tuzak kurarlar; zira şeytan insanın apaçık düşmanıdır".
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 6. Ayet
Arapça: وَكَذَٰلِكَ يَجْتَبِيكَ رَبُّكَ وَيُعَلِّمُكَ مِن تَأْوِيلِ ٱلْأَحَادِيثِ وَيُتِمُّ نِعْمَتَهُۥ عَلَيْكَ وَعَلَىٰٓ ءَالِ يَعْقُوبَ كَمَآ أَتَمَّهَا عَلَىٰٓ أَبَوَيْكَ مِن قَبْلُ إِبْرَٰهِيمَ وَإِسْحَٰقَ ۚ إِنَّ رَبَّكَ عَلِيمٌ حَكِيمٌۭ
Türkçe Okunuşu: vekeẕâlike yectebîke rabbuke veyu`allimuke min te'vîli-l'ehâdîŝi veyutimmu ni`metehû `aleyke ve`alâ âli ya`kûbe kemâ etemmehâ `alâ ebeveyke min kablu ibrâhîme veishâk. inne rabbeke `alîmun hakîm.
Türkçe Meali: "Rabbin seni böylece rüyandaki gibi seçecek, sana rüyaları yorumlamayı öğretecek; daha önce, ataların İbrahim ve İshak'a nimetlerini tamamladığı gibi, sana ve Yakub soyuna da tamamlayacaktır. Doğrusu Rabbin bilir, hakimdir."
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 7. Ayet
Arapça: ۞ لَّقَدْ كَانَ فِى يُوسُفَ وَإِخْوَتِهِۦٓ ءَايَٰتٌۭ لِّلسَّآئِلِينَ
Türkçe Okunuşu: lekad kâne fî yûsufe veiḫvetihî âyâtul lissâilîn.
Türkçe Meali: And olsun ki, Yusuf ve kardeşlerinin olayında, soranlara nice ibretler vardır.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 8. Ayet
Arapça: إِذْ قَالُوا۟ لَيُوسُفُ وَأَخُوهُ أَحَبُّ إِلَىٰٓ أَبِينَا مِنَّا وَنَحْنُ عُصْبَةٌ إِنَّ أَبَانَا لَفِى ضَلَٰلٍۢ مُّبِينٍ
Türkçe Okunuşu: iẕ kâlû leyûsufu veeḫûhu ehabbu ilâ ebînâ minnâ venahnu `usbeh. inne ebânâ lefî dalâlim mubîn.
Türkçe Meali: Kardeşleri demişlerdi ki: "Yusuf ve özkardeşi babamıza bizden daha sevgilidir. Oysa biz bir cemaatiz. Babamız açık bir yanlışlık içindedir."
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 9. Ayet
Arapça: ٱقْتُلُوا۟ يُوسُفَ أَوِ ٱطْرَحُوهُ أَرْضًۭا يَخْلُ لَكُمْ وَجْهُ أَبِيكُمْ وَتَكُونُوا۟ مِنۢ بَعْدِهِۦ قَوْمًۭا صَٰلِحِينَ
Türkçe Okunuşu: uktulû yûsufe evi-trahûhu arday yaḫlu lekum vechu ebîkum vetekûnû mim ba`dihî kavmen sâlihîn.
Türkçe Meali: "Yusuf'u öldürün veya onu ıssız bir yere bırakıverin ki babanız size kalsın; ondan sonra da iyi kimseler olursunuz"
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 10. Ayet
Arapça: قَالَ قَآئِلٌۭ مِّنْهُمْ لَا تَقْتُلُوا۟ يُوسُفَ وَأَلْقُوهُ فِى غَيَٰبَتِ ٱلْجُبِّ يَلْتَقِطْهُ بَعْضُ ٱلسَّيَّارَةِ إِن كُنتُمْ فَٰعِلِينَ
Türkçe Okunuşu: kâle kâilum minhum lâ taktulû yûsufe veelkûhu fî ğayâbeti-lcubbi yeltekithu ba`du-sseyyârati in kuntum fâ`ilîn.
Türkçe Meali: İçlerinden biri: "Yusuf'u öldürmeyin, onu bir kuyunun derinliklerine bırakın. Böyle yaparsanız yolculardan onu bulup alan olur" dedi.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 11. Ayet
Arapça: قَالُوا۟ يَٰٓأَبَانَا مَا لَكَ لَا تَأْمَ۫نَّا عَلَىٰ يُوسُفَ وَإِنَّا لَهُۥ لَنَٰصِحُونَ
Türkçe Okunuşu: kâlû yâ ebânâ mâ leke lâ te'mennâ `alâ yûsufe veinnâ lehû lenâsihûn.
Türkçe Meali: Bunun üzerine "Ey babamız! Yusuf'un iyiliğini istediğimiz halde, onu niçin bize emniyet etmiyorsun? Yarın onu bizimle beraber gönder de gezsin oynasın, biz onu herhalde koruruz" dediler.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 12. Ayet
Arapça: أَرْسِلْهُ مَعَنَا غَدًۭا يَرْتَعْ وَيَلْعَبْ وَإِنَّا لَهُۥ لَحَٰفِظُونَ
Türkçe Okunuşu: ersilhu me`anâ ğadey yerta` veyel`ab veinnâ lehû lehâfiżûn.
Türkçe Meali: Bunun üzerine "Ey babamız! Yusuf'un iyiliğini istediğimiz halde, onu niçin bize emniyet etmiyorsun? Yarın onu bizimle beraber gönder de gezsin oynasın, biz onu herhalde koruruz" dediler.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 13. Ayet
Arapça: قَالَ إِنِّى لَيَحْزُنُنِىٓ أَن تَذْهَبُوا۟ بِهِۦ وَأَخَافُ أَن يَأْكُلَهُ ٱلذِّئْبُ وَأَنتُمْ عَنْهُ غَٰفِلُونَ
Türkçe Okunuşu: kâle innî leyahzununî en teẕhebû bihî veeḫâfu ey ye'kulehu-ẕẕi'bu veentum `anhu ğâfilûn.
Türkçe Meali: Babaları, "Onu götürmeniz beni üzüyor; siz farkına varmadan onu kurdun yemesinden korkarım" dedi.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 14. Ayet
Arapça: قَالُوا۟ لَئِنْ أَكَلَهُ ٱلذِّئْبُ وَنَحْنُ عُصْبَةٌ إِنَّآ إِذًۭا لَّخَٰسِرُونَ
Türkçe Okunuşu: kâlû lein ekelehu-ẕẕi'bu venahnu `usbetun innâ iẕel leḫâsirûn.
Türkçe Meali: "And olsun ki, biz kuvvetli bir toplulukken kurt onu yerse, biz aciz sayılırız" dediler.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 15. Ayet
Arapça: فَلَمَّا ذَهَبُوا۟ بِهِۦ وَأَجْمَعُوٓا۟ أَن يَجْعَلُوهُ فِى غَيَٰبَتِ ٱلْجُبِّ ۚ وَأَوْحَيْنَآ إِلَيْهِ لَتُنَبِّئَنَّهُم بِأَمْرِهِمْ هَٰذَا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Türkçe Okunuşu: felemmâ ẕehebû bihî veecme`û ey yec`alûhu fî ğayâbeti-lcubb. veevhaynâ ileyhi letunebbiennehum biemrihim hâẕâ vehum lâ yeş`urûn.
Türkçe Meali: Yusuf'u oturup bir kuyunun derinliklerine bırakmayı kararlaştırdılar. Biz ona, kardeşlerinin bu işlerini kendileri farkına varmadan haber vereceksin, diye vahyettik.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 16. Ayet
Arapça: وَجَآءُوٓ أَبَاهُمْ عِشَآءًۭ يَبْكُونَ
Türkçe Okunuşu: vecâû ebâhum `işâey yebkûn.
Türkçe Meali: Akşam üstü ağlayarak babalarına geldiklerinde: "Ey babamız! İnan olsun biz yarış yapıyorduk; Yusuf'u eşyamızın yanına bırakmıştık; bir kurt onu yedi. Her ne kadar doğru söylüyorsak da sen bize inanmazsın" dediler.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 17. Ayet
Arapça: قَالُوا۟ يَٰٓأَبَانَآ إِنَّا ذَهَبْنَا نَسْتَبِقُ وَتَرَكْنَا يُوسُفَ عِندَ مَتَٰعِنَا فَأَكَلَهُ ٱلذِّئْبُ ۖ وَمَآ أَنتَ بِمُؤْمِنٍۢ لَّنَا وَلَوْ كُنَّا صَٰدِقِينَ
Türkçe Okunuşu: kâlû yâ ebânâ innâ ẕehebnâ nestebiku veteraknâ yûsufe `inde metâ`inâ feekelehu-ẕẕi'b. vemâ ente bimu'minil lenâ velev kunnâ sâdikîn.
Türkçe Meali: Akşam üstü ağlayarak babalarına geldiklerinde: "Ey babamız! İnan olsun biz yarış yapıyorduk; Yusuf'u eşyamızın yanına bırakmıştık; bir kurt onu yedi. Her ne kadar doğru söylüyorsak da sen bize inanmazsın" dediler.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 18. Ayet
Arapça: وَجَآءُو عَلَىٰ قَمِيصِهِۦ بِدَمٍۢ كَذِبٍۢ ۚ قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ أَنفُسُكُمْ أَمْرًۭا ۖ فَصَبْرٌۭ جَمِيلٌۭ ۖ وَٱللَّهُ ٱلْمُسْتَعَانُ عَلَىٰ مَا تَصِفُونَ
Türkçe Okunuşu: vecâû `alâ kamîsihî bidemin kâẕib. kâle bel sevvelet lekum enfusukum emrâ. fesabrun cemîl. vellâhu-lmuste`ânu `alâ mâ tesifûn.
Türkçe Meali: Üzerine başka bir kan bulaşmış olarak Yusuf'un gömleğini de getirmişlerdi. Babaları: "Sizi nefsiniz bir iş yapmaya sürükledi; artık bana güzelce sabır gerekir. Anlattıklarınıza ancak Allah'tan yardım istenir" dedi.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 19. Ayet
Arapça: وَجَآءَتْ سَيَّارَةٌۭ فَأَرْسَلُوا۟ وَارِدَهُمْ فَأَدْلَىٰ دَلْوَهُۥ ۖ قَالَ يَٰبُشْرَىٰ هَٰذَا غُلَٰمٌۭ ۚ وَأَسَرُّوهُ بِضَٰعَةًۭ ۚ وَٱللَّهُ عَلِيمٌۢ بِمَا يَعْمَلُونَ
Türkçe Okunuşu: vecâet seyyâratun feerselû vâridehum feedlâ delveh. kâle yâ buşrâ hâẕâ ğulâm. veeserrûhu bidâ`ah. vellâhu `alîmum bimâ ya`melûn.
Türkçe Meali: Bir kervan geldi, sucularını gönderdiler; sucu kovasını kuyuya saldı, "Müjde! İşte bir oğlan" dedi. Yusuf'u alıp onu ticari bir mal olarak sakladılar. Oysa Allah yaptıklarını bilir.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 20. Ayet
Arapça: وَشَرَوْهُ بِثَمَنٍۭ بَخْسٍۢ دَرَٰهِمَ مَعْدُودَةٍۢ وَكَانُوا۟ فِيهِ مِنَ ٱلزَّٰهِدِينَ
Türkçe Okunuşu: veşeravhu biŝemenim baḫsin derâhime ma`dûdeh. vekânû fîhi mine-zzâhidîn.
Türkçe Meali: Onu yanlarında alıkoymak istemedikleri için ucuz bir fiyata, birkaç dirheme sattılar.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 21. Ayet
Arapça: وَقَالَ ٱلَّذِى ٱشْتَرَىٰهُ مِن مِّصْرَ لِٱمْرَأَتِهِۦٓ أَكْرِمِى مَثْوَىٰهُ عَسَىٰٓ أَن يَنفَعَنَآ أَوْ نَتَّخِذَهُۥ وَلَدًۭا ۚ وَكَذَٰلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِى ٱلْأَرْضِ وَلِنُعَلِّمَهُۥ مِن تَأْوِيلِ ٱلْأَحَادِيثِ ۚ وَٱللَّهُ غَالِبٌ عَلَىٰٓ أَمْرِهِۦ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ ٱلنَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Türkçe Okunuşu: vekâle-lleẕi-şterâhu mim misra limraetihî ekrimî meŝvâhu `asâ ey yenfe`anâ ev netteḫiẕehû veledâ. vekeẕâlike mekkennâ liyûsufe fi-l'ard. velinu`allimehû min te'vîli-l'ehâdîŝ. vellâhu ğâlibun `alâ emrihî velâkinne ekŝera-nnâsi lâ ya`lemûn.
Türkçe Meali: Mısır'da onu satın alan kimse karısına: "Ona güzel bak, belki bize faydası olur yahut ta onu evlat ediniriz" dedi. Biz işte böylece Yusuf'u o yere yerleştirdik; ona, rüyaların nasıl yorumlanacağını öğrettik. Allah, işinde hakimdir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 22. Ayet
Arapça: وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُۥٓ ءَاتَيْنَٰهُ حُكْمًۭا وَعِلْمًۭا ۚ وَكَذَٰلِكَ نَجْزِى ٱلْمُحْسِنِينَ
Türkçe Okunuşu: velemmâ beleğa eşuddeh âteynâhu hukmev ve`ilmâ. vekeẕâlike neczi-lmuhsinîn.
Türkçe Meali: Erginlik çağına erince ona hikmet ve bilgi verdik. İyi davrananları böyle mükafatlandırırız.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 23. Ayet
Arapça: وَرَٰوَدَتْهُ ٱلَّتِى هُوَ فِى بَيْتِهَا عَن نَّفْسِهِۦ وَغَلَّقَتِ ٱلْأَبْوَٰبَ وَقَالَتْ هَيْتَ لَكَ ۚ قَالَ مَعَاذَ ٱللَّهِ ۖ إِنَّهُۥ رَبِّىٓ أَحْسَنَ مَثْوَاىَ ۖ إِنَّهُۥ لَا يُفْلِحُ ٱلظَّٰلِمُونَ
Türkçe Okunuşu: verâvedethu-lletî huve fî beytihâ `an nefsihî veğallekati-l'ebvâbe vekâlet heyte lek. kâle me`âẕe-llâhi innehû rabbî ahsene meŝvây. innehû lâ yuflihu-żżâlimûn.
Türkçe Meali: Evinde bulunduğu kadın onu kendine çağırdı, kapıları sıkı sıkı kapadı ve "gelsene" dedi. Yusuf: "Günah işlemekten Allah'a sığınırım, doğrusu senin kocan benim efendimdir; bana iyi baktı. Haksızlık yapanlar şüphesiz başarıya ulaşamazlar." dedi.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 24. Ayet
Arapça: وَلَقَدْ هَمَّتْ بِهِۦ ۖ وَهَمَّ بِهَا لَوْلَآ أَن رَّءَا بُرْهَٰنَ رَبِّهِۦ ۚ كَذَٰلِكَ لِنَصْرِفَ عَنْهُ ٱلسُّوٓءَ وَٱلْفَحْشَآءَ ۚ إِنَّهُۥ مِنْ عِبَادِنَا ٱلْمُخْلَصِينَ
Türkçe Okunuşu: velekad hemmet bih. vehemme bihâ. levlâ er raâ burhâne rabbih. keẕâlike linasrife `anhu-ssûe velfahşâ'. innehû min `ibâdine-lmuḫlesîn.
Türkçe Meali: And olsun ki kadın Yusuf'a karşı istekli idi; Rabbin'den bir işaret görmeseydi Yusuf da onu isteyecekti. İşte ondan kötülüğü ve fenalığı böylece engelledik. Doğrusu o bizim çok samimi kullarımızdandır.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 25. Ayet
Arapça: وَٱسْتَبَقَا ٱلْبَابَ وَقَدَّتْ قَمِيصَهُۥ مِن دُبُرٍۢ وَأَلْفَيَا سَيِّدَهَا لَدَا ٱلْبَابِ ۚ قَالَتْ مَا جَزَآءُ مَنْ أَرَادَ بِأَهْلِكَ سُوٓءًا إِلَّآ أَن يُسْجَنَ أَوْ عَذَابٌ أَلِيمٌۭ
Türkçe Okunuşu: vestebeke-lbâbe vekaddet kamîsahû min duburiv veelfeyâ seyyidehâ lede-lbâb. kâlet mâ cezâu men erâde biehlike sûen illâ ey yuscene ev `aẕâbun elîm.
Türkçe Meali: İkisi de kapıya koştu, kadın arkadan Yusuf'un gömleğini yırttı; kapının önünde kocasına rastladılar. Kadın kocasına "Ailene fenalık etmek isteyen bir kimsenin cezası ya hapis ya da can yakıcı bir azab olmalıdır" dedi.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 26. Ayet
Arapça: قَالَ هِىَ رَٰوَدَتْنِى عَن نَّفْسِى ۚ وَشَهِدَ شَاهِدٌۭ مِّنْ أَهْلِهَآ إِن كَانَ قَمِيصُهُۥ قُدَّ مِن قُبُلٍۢ فَصَدَقَتْ وَهُوَ مِنَ ٱلْكَٰذِبِينَ
Türkçe Okunuşu: kâle hiye râvedetnî `an nefsî veşehide şâhidum min ehlihâ. in kâne kamîsuhû kudde min kubulin fesadekat vehuve mine-lkâẕibîn.
Türkçe Meali: Yusuf: "Beni kendine o çağırdı" dedi. Kadın tarafından bir şahit, "Eğer gömleği önden yırtılmışsa kadın doğru söylemiş, erkek yalancılardandır; şayet gömleği arkadan yırtılmışsa kadın yalan söylemiştir, erkek doğrulardandır" diye şahidlik etti.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 27. Ayet
Arapça: وَإِن كَانَ قَمِيصُهُۥ قُدَّ مِن دُبُرٍۢ فَكَذَبَتْ وَهُوَ مِنَ ٱلصَّٰدِقِينَ
Türkçe Okunuşu: vein kâne kamîsuhû kudde min duburin fekeẕebet vehuve mine-ssâdikîn.
Türkçe Meali: Yusuf: "Beni kendine o çağırdı" dedi. Kadın tarafından bir şahit, "Eğer gömleği önden yırtılmışsa kadın doğru söylemiş, erkek yalancılardandır; şayet gömleği arkadan yırtılmışsa kadın yalan söylemiştir, erkek doğrulardandır" diye şahidlik etti.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 28. Ayet
Arapça: فَلَمَّا رَءَا قَمِيصَهُۥ قُدَّ مِن دُبُرٍۢ قَالَ إِنَّهُۥ مِن كَيْدِكُنَّ ۖ إِنَّ كَيْدَكُنَّ عَظِيمٌۭ
Türkçe Okunuşu: felemmâ raâ kamîsahû kudde min duburin kâle innehû min keydikunn. inne keydekunne `ażîm.
Türkçe Meali: Kocası gömleğin arkadan yırtılmış olduğunu görünce, karısına hitaben "Doğrusu bu sizin hilenizdir, siz kadınların fendi büyüktür" dedi. Yusuf'a dönerek: "Yusuf! Sen bundan kimseye bahsetme"; kadına dönerek: "Sen de günahının bağışlanmasını dile, çünkü suçlulardansın" dedi.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 29. Ayet
Arapça: يُوسُفُ أَعْرِضْ عَنْ هَٰذَا ۚ وَٱسْتَغْفِرِى لِذَنۢبِكِ ۖ إِنَّكِ كُنتِ مِنَ ٱلْخَاطِـِٔينَ
Türkçe Okunuşu: yûsufu a`rid `an hâẕâ vestağfirî liẕembik. inneki kunti mine-lḫâtiîn.
Türkçe Meali: Kocası gömleğin arkadan yırtılmış olduğunu görünce, karısına hitaben "Doğrusu bu sizin hilenizdir, siz kadınların fendi büyüktür" dedi. Yusuf'a dönerek: "Yusuf! Sen bundan kimseye bahsetme"; kadına dönerek: "Sen de günahının bağışlanmasını dile, çünkü suçlulardansın" dedi.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 30. Ayet
Arapça: ۞ وَقَالَ نِسْوَةٌۭ فِى ٱلْمَدِينَةِ ٱمْرَأَتُ ٱلْعَزِيزِ تُرَٰوِدُ فَتَىٰهَا عَن نَّفْسِهِۦ ۖ قَدْ شَغَفَهَا حُبًّا ۖ إِنَّا لَنَرَىٰهَا فِى ضَلَٰلٍۢ مُّبِينٍۢ
Türkçe Okunuşu: vekâle nisvetun fi-lmedîneti-mraetu-l`azîzi turâvidu fetâhâ `an nefsih. kad şeğafehâ hubbâ. innâ lenerâhâ fî dalâlim mubîn.
Türkçe Meali: Şehirde bir takım kadınlar: "Vezirin karısı kölesinin olmak istiyormuş; sevgisi bağrını yakmış; doğrusu onun besbelli sapıtmış olduğunu görüyoruz." dediler.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 31. Ayet
Arapça: فَلَمَّا سَمِعَتْ بِمَكْرِهِنَّ أَرْسَلَتْ إِلَيْهِنَّ وَأَعْتَدَتْ لَهُنَّ مُتَّكَـًۭٔا وَءَاتَتْ كُلَّ وَٰحِدَةٍۢ مِّنْهُنَّ سِكِّينًۭا وَقَالَتِ ٱخْرُجْ عَلَيْهِنَّ ۖ فَلَمَّا رَأَيْنَهُۥٓ أَكْبَرْنَهُۥ وَقَطَّعْنَ أَيْدِيَهُنَّ وَقُلْنَ حَٰشَ لِلَّهِ مَا هَٰذَا بَشَرًا إِنْ هَٰذَآ إِلَّا مَلَكٌۭ كَرِيمٌۭ
Türkçe Okunuşu: felemmâ semi`at bimekrihinne erselet ileyhinne vea`tedet lehunne muttekeev veâtet kulle vâhidetim minhunne sikkînev vekâleti-ḫruc `aleyhinn. felemmâ raeynâhu ekbernehû vekatta`ne eydiyehunne vekulne hâşe lillâhi mâ hâẕâ beşerâ. in hâẕâ illâ melekun kerîm.
Türkçe Meali: Kadınların kendisini yermesini işitince onları davet etti; koltuklar hazırladı; geldiklerinde her birine birer bıçak verdi. Yusuf'a: "Yanlarına çık" dedi. Kadınlar Yusuf'u görünce şaşıp ellerini kestiler ve "Allah'ı tenzih ederiz ama, bu insan değil ancak çok güzel bir melektir" dediler.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 32. Ayet
Arapça: قَالَتْ فَذَٰلِكُنَّ ٱلَّذِى لُمْتُنَّنِى فِيهِ ۖ وَلَقَدْ رَٰوَدتُّهُۥ عَن نَّفْسِهِۦ فَٱسْتَعْصَمَ ۖ وَلَئِن لَّمْ يَفْعَلْ مَآ ءَامُرُهُۥ لَيُسْجَنَنَّ وَلَيَكُونًۭا مِّنَ ٱلصَّٰغِرِينَ
Türkçe Okunuşu: kâlet feẕâlikunne-lleẕî lumtunnenî fîh. velekad râvettuhû `an nefsihî festa`sam. veleil lem yef`al mâ âmuruhû leyuscenenne veleyekûnem mine-ssâğirîn.
Türkçe Meali: Vezirin karısı: "İşte sözünü edip beni yerdiğiniz budur. And olsun ki onun olmak istedim, fakat o iffetinden dolayı çekindi. Emrimi yine yapmazsa, and olsun ki hapse tıkılacak ve kahre uğrayanlardan olacak."
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 33. Ayet
Arapça: قَالَ رَبِّ ٱلسِّجْنُ أَحَبُّ إِلَىَّ مِمَّا يَدْعُونَنِىٓ إِلَيْهِ ۖ وَإِلَّا تَصْرِفْ عَنِّى كَيْدَهُنَّ أَصْبُ إِلَيْهِنَّ وَأَكُن مِّنَ ٱلْجَٰهِلِينَ
Türkçe Okunuşu: kâle rabbi-ssicnu ehabbu ileyye mimmâ yed`ûnenî ileyh. veillâ tasrif `annî keydehunne asbu ileyhinne veekum mine-lcâhilîn.
Türkçe Meali: Yusuf: "Rabbim! Hapis benim için, bunların istediklerini yapmaktan daha iyidir. Eğer tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan onlara meyleder ve bilmeyenlerden olurum." dedi.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 34. Ayet
Arapça: فَٱسْتَجَابَ لَهُۥ رَبُّهُۥ فَصَرَفَ عَنْهُ كَيْدَهُنَّ ۚ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلسَّمِيعُ ٱلْعَلِيمُ
Türkçe Okunuşu: festecâbe lehû rabbuhû fesarafe `anhu keydehunn. innehû huve-ssemî`u-l`alîm.
Türkçe Meali: Rabbi onun duasını kabul etti ve kadınların tuzağına engel oldu. Zira O, işitir ve bilir.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 35. Ayet
Arapça: ثُمَّ بَدَا لَهُم مِّنۢ بَعْدِ مَا رَأَوُا۟ ٱلْءَايَٰتِ لَيَسْجُنُنَّهُۥ حَتَّىٰ حِينٍۢ
Türkçe Okunuşu: ŝumme bedâ lehum mim ba`di mâ raevu-l'âyâti leyescununnehû hattâ hîn.
Türkçe Meali: Sonra, kadının ailesi delilleri Yusuf'un lehinde gördüğü halde, onu bir süre için hapsetmeyi uygun buldu.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 36. Ayet
Arapça: وَدَخَلَ مَعَهُ ٱلسِّجْنَ فَتَيَانِ ۖ قَالَ أَحَدُهُمَآ إِنِّىٓ أَرَىٰنِىٓ أَعْصِرُ خَمْرًۭا ۖ وَقَالَ ٱلْءَاخَرُ إِنِّىٓ أَرَىٰنِىٓ أَحْمِلُ فَوْقَ رَأْسِى خُبْزًۭا تَأْكُلُ ٱلطَّيْرُ مِنْهُ ۖ نَبِّئْنَا بِتَأْوِيلِهِۦٓ ۖ إِنَّا نَرَىٰكَ مِنَ ٱلْمُحْسِنِينَ
Türkçe Okunuşu: vedeḫale me`ahu-ssicne feteyân. kâle ehaduhumâ innî erânî a`siru ḫamrâ. vekâle-l'âḫaru innî erânî ahmilu fevka ra'sî ḫubzen te'kulu-ttayru minh. nebbi'nâ bite'vîlih. innâ nerâke mine-lmuhsinîn.
Türkçe Meali: Hapse, onunla beraber, iki genç daha girdi. Biri, "Rüyamda şaraplık üzüm sıktığımı gördüm" dedi; diğeri "Başımın üzerinde, kuşların yediği bir ekmek taşıdığımı gördüm" dedi. "Bize bunu yorumla; senin iyi bir kimse olduğunu görüyoruz"
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 37. Ayet
Arapça: قَالَ لَا يَأْتِيكُمَا طَعَامٌۭ تُرْزَقَانِهِۦٓ إِلَّا نَبَّأْتُكُمَا بِتَأْوِيلِهِۦ قَبْلَ أَن يَأْتِيَكُمَا ۚ ذَٰلِكُمَا مِمَّا عَلَّمَنِى رَبِّىٓ ۚ إِنِّى تَرَكْتُ مِلَّةَ قَوْمٍۢ لَّا يُؤْمِنُونَ بِٱللَّهِ وَهُم بِٱلْءَاخِرَةِ هُمْ كَٰفِرُونَ
Türkçe Okunuşu: kâle lâ ye'tîkumâ ta`âmun turzekânihî illâ nebbe'tukumâ bite'vîlihî kable ey ye'tiyekumâ. ẕâlikumâ mimmâ `allemenî rabbî. innî teraktu millete kavmil lâ yu'minûne billâhi vehum bil'âḫirati hum kâfirûn.
Türkçe Meali: Yusuf: "Rabbimin bana öğrettiği bilgi ile, daha yiyeceğiniz yemek gelmeden size onu yorumlarım. Doğrusu ben, Allah'a inanmayan ve ahireti inkar eden, bir milletin dinini bırakmışımdır.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 38. Ayet
Arapça: وَٱتَّبَعْتُ مِلَّةَ ءَابَآءِىٓ إِبْرَٰهِيمَ وَإِسْحَٰقَ وَيَعْقُوبَ ۚ مَا كَانَ لَنَآ أَن نُّشْرِكَ بِٱللَّهِ مِن شَىْءٍۢ ۚ ذَٰلِكَ مِن فَضْلِ ٱللَّهِ عَلَيْنَا وَعَلَى ٱلنَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ ٱلنَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ
Türkçe Okunuşu: vetteba`tu millete âbâî ibrâhîme veishâka veya`kûb. mâ kâne lenâ en nuşrike billâhi min şey'. ẕâlike min fadli-llâhi `aleynâ ve`ale-nnâsi velâkinne ekŝera-nnâsi lâ yeşkurûn.
Türkçe Meali: Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub'un dinine uydum. Allah'a herhangi bir ortak koşmak bize yaraşmaz; bu, Allah'ın bize ve insanlara olan lütfudur; fakat insanların çoğu şükretmez" dedi.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 39. Ayet
Arapça: يَٰصَىٰحِبَىِ ٱلسِّجْنِ ءَأَرْبَابٌۭ مُّتَفَرِّقُونَ خَيْرٌ أَمِ ٱللَّهُ ٱلْوَٰحِدُ ٱلْقَهَّارُ
Türkçe Okunuşu: yâ sâhibeyi-ssicni eerbâbum muteferrikûne ḫayrun emi-llâhu-lvâhidu-lkahhâr.
Türkçe Meali: "Ey mahpus arkadaşlarım! Ayrı ayrı bir sürü uydurma rabler mi daha iyidir, yoksa her şeyden üstün tek Allah mı?"
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 40. Ayet
Arapça: مَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِهِۦٓ إِلَّآ أَسْمَآءًۭ سَمَّيْتُمُوهَآ أَنتُمْ وَءَابَآؤُكُم مَّآ أَنزَلَ ٱللَّهُ بِهَا مِن سُلْطَٰنٍ ۚ إِنِ ٱلْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ ۚ أَمَرَ أَلَّا تَعْبُدُوٓا۟ إِلَّآ إِيَّاهُ ۚ ذَٰلِكَ ٱلدِّينُ ٱلْقَيِّمُ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ ٱلنَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Türkçe Okunuşu: mâ ta`budûne min dûnihî illâ esmâen semmeytumûhâ entum veâbâukum mâ enzele-llâhu bihâ min sultân. ini-lhukmu illâ lillâh. emera ellâ ta`budû illâ iyyâh. ẕâlike-ddînu-lkayyimu velâkinne ekŝera-nnâsi lâ ya`lemûn.
Türkçe Meali: "Allah'ı bırakıp taptığınız, sizin ve babalarınızın adlandırdığı putlardan başka bir şey değildir. Allah onların doğru olduğuna dair bir delil indirmemiştir. Hüküm vermek ancak Allah'a aittir; kendisinden başkasına değil, O'na tapmanızı emretmiştir. Bu, dosdoğru dindir, fakat insanların çoğu bilmezler".
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 41. Ayet
Arapça: يَٰصَىٰحِبَىِ ٱلسِّجْنِ أَمَّآ أَحَدُكُمَا فَيَسْقِى رَبَّهُۥ خَمْرًۭا ۖ وَأَمَّا ٱلْءَاخَرُ فَيُصْلَبُ فَتَأْكُلُ ٱلطَّيْرُ مِن رَّأْسِهِۦ ۚ قُضِىَ ٱلْأَمْرُ ٱلَّذِى فِيهِ تَسْتَفْتِيَانِ
Türkçe Okunuşu: yâ sâhibeyi-ssicni emmâ ehadukumâ feyeskî rabbehû ḫamrâ. veemme-l'âḫaru feyuslebu fete'kulu-ttayru mir ra'sih. kudiye-l'emru-lleẕî fîhi testeftiyân.
Türkçe Meali: "Ey mahpus arkadaşlarım! Biriniz efendinize şarap sunacak, diğeri asılacak ve kuşlar başından yiyecektir. Sorduğunuz iş işte böylece kesinleşmiştir."
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 42. Ayet
Arapça: وَقَالَ لِلَّذِى ظَنَّ أَنَّهُۥ نَاجٍۢ مِّنْهُمَا ٱذْكُرْنِى عِندَ رَبِّكَ فَأَنسَىٰهُ ٱلشَّيْطَٰنُ ذِكْرَ رَبِّهِۦ فَلَبِثَ فِى ٱلسِّجْنِ بِضْعَ سِنِينَ
Türkçe Okunuşu: vekâle lilleẕî żanne ennehû nâcim minhume-ẕkurnî `inde rabbik. feensâhu-şşeytânu ẕikra rabbihî felebiŝe fi-ssicni bid`a sinîn.
Türkçe Meali: İkisinden, kurtulacağını sandığı kimseye Yusuf: "Efendinin yanında beni an" dedi. Ama şeytan efendisine onu hatırlatmayı unutturdu ve Yusuf bu yüzden daha birkaç yıl hapiste kaldı.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 43. Ayet
Arapça: وَقَالَ ٱلْمَلِكُ إِنِّىٓ أَرَىٰ سَبْعَ بَقَرَٰتٍۢ سِمَانٍۢ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌۭ وَسَبْعَ سُنۢبُلَٰتٍ خُضْرٍۢ وَأُخَرَ يَابِسَٰتٍۢ ۖ يَٰٓأَيُّهَا ٱلْمَلَأُ أَفْتُونِى فِى رُءْيَٰىَ إِن كُنتُمْ لِلرُّءْيَا تَعْبُرُونَ
Türkçe Okunuşu: vekâle-lmeliku innî erâ seb`a bekarâtin simâniy ye'kuluhunne seb`un `icâfuv veseb`a sumbulâtin ḫudriv veuḫarâ yâbisât. yâ eyyuhe-lmeleu eftûnî fî ru'yâye in kuntum lirru'yâ ta`burûn.
Türkçe Meali: Hükümdar: "Ben, yedi semiz ineği yedi zayıf ineğin yediğini; yedi yeşil başak ve bir o kadar da kurumuş başak görüyorum. Ey ileri gelenler! Eğer rüya yormasını biliyorsanız rüyamı söyleyiniz." dedi.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 44. Ayet
Arapça: قَالُوٓا۟ أَضْغَٰثُ أَحْلَٰمٍۢ ۖ وَمَا نَحْنُ بِتَأْوِيلِ ٱلْأَحْلَٰمِ بِعَٰلِمِينَ
Türkçe Okunuşu: kâlû adğâŝu ahlâm. vemâ nahnu bite'vîli-l'ahlâmi bi`âlimîn.
Türkçe Meali: Etrafındakiler: "Bir takım karışık rüyalar; biz böyle rüyaların yorumunu bilmeyiz" dediler.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 45. Ayet
Arapça: وَقَالَ ٱلَّذِى نَجَا مِنْهُمَا وَٱدَّكَرَ بَعْدَ أُمَّةٍ أَنَا۠ أُنَبِّئُكُم بِتَأْوِيلِهِۦ فَأَرْسِلُونِ
Türkçe Okunuşu: vekâle-lleẕî necâ minhumâ veddekera ba`de ummetin ene unebbiukum bite'vîlihî feersilûn.
Türkçe Meali: Hapisteki iki kişiden kurtulmuş olanı, nice zaman sonra Yusuf'u hatırladı ve: "Ben size bunu yorumlayacağım, hele beni gönderin" dedi.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 46. Ayet
Arapça: يُوسُفُ أَيُّهَا ٱلصِّدِّيقُ أَفْتِنَا فِى سَبْعِ بَقَرَٰتٍۢ سِمَانٍۢ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌۭ وَسَبْعِ سُنۢبُلَٰتٍ خُضْرٍۢ وَأُخَرَ يَابِسَٰتٍۢ لَّعَلِّىٓ أَرْجِعُ إِلَى ٱلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَعْلَمُونَ
Türkçe Okunuşu: yûsufu eyyuhe-ssiddîku eftinâ fî seb`i bekarâtin simâniy ye'kuluhunne seb`un `icâfuv veseb`i sumbulâtin ḫudriv veuḫarâ yâbisâtil le`allî erci`u ile-nnâsi le`allehum ya`lemûn.
Türkçe Meali: Hapishaneye varıp: "Ey doğru sözlü Yusuf! Rüyada görülen yedi semiz ineği yedi zayıf ineğin yemesi; yedi yeşil başak ve bir o kadar kuru başak nedir? Bize yorumla, ben de insanlara ulaştırayım da bilsinler" dedi.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 47. Ayet
Arapça: قَالَ تَزْرَعُونَ سَبْعَ سِنِينَ دَأَبًۭا فَمَا حَصَدتُّمْ فَذَرُوهُ فِى سُنۢبُلِهِۦٓ إِلَّا قَلِيلًۭا مِّمَّا تَأْكُلُونَ
Türkçe Okunuşu: kâle tezra`ûne seb`a sinîne deebâ. femâ hasattum feẕerûhu fî sumbulihî illâ kalîlem mimmâ te'kulûn.
Türkçe Meali: Yusuf: "Devamlı yedi sene ekin ekip, biçtiğiniz ekinin yediğinizden artanını başağında bırakın."
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 48. Ayet
Arapça: ثُمَّ يَأْتِى مِنۢ بَعْدِ ذَٰلِكَ سَبْعٌۭ شِدَادٌۭ يَأْكُلْنَ مَا قَدَّمْتُمْ لَهُنَّ إِلَّا قَلِيلًۭا مِّمَّا تُحْصِنُونَ
Türkçe Okunuşu: ŝumme ye'tî mim ba`di ẕâlike seb`un şidâduy ye'kulne mâ kaddemtum lehunne illâ kalîlem mimmâ tuhsinûn.
Türkçe Meali: "Sonra bunun ardından yedi kurak yıl gelir, bütün biriktirdiğinizi yer, yalnız az bir miktar saklarsınız."
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 49. Ayet
Arapça: ثُمَّ يَأْتِى مِنۢ بَعْدِ ذَٰلِكَ عَامٌۭ فِيهِ يُغَاثُ ٱلنَّاسُ وَفِيهِ يَعْصِرُونَ
Türkçe Okunuşu: ŝumme ye'tî mim ba`di ẕâlike `âmun fîhi yuğâŝu-nnâsu vefîhi ya`sirûn.
Türkçe Meali: "Sonra, halkın yağmur göreceği bir yıl gelir, o zaman sıkıp sağarlar" dedi.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 50. Ayet
Arapça: وَقَالَ ٱلْمَلِكُ ٱئْتُونِى بِهِۦ ۖ فَلَمَّا جَآءَهُ ٱلرَّسُولُ قَالَ ٱرْجِعْ إِلَىٰ رَبِّكَ فَسْـَٔلْهُ مَا بَالُ ٱلنِّسْوَةِ ٱلَّٰتِى قَطَّعْنَ أَيْدِيَهُنَّ ۚ إِنَّ رَبِّى بِكَيْدِهِنَّ عَلِيمٌۭ
Türkçe Okunuşu: vekâle-lmeliku-'tûnî bih. felemmâ câehu-rrasûlu kâle-rci` ilâ rabbike fes'elhu mâ bâlu-nnisveti-llâtî katta`ne eydiyehunn. inne rabbî bikeydihinne `alîm.
Türkçe Meali: Hükümdar: "Onu bana getirin" dedi. Yusuf'a elçi gelince, "Efendine dön, kadınlar niçin ellerini kesmişlerdi bir sor; doğrusu Rabbim onların hilesini bilir" dedi.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 51. Ayet
Arapça: قَالَ مَا خَطْبُكُنَّ إِذْ رَٰوَدتُّنَّ يُوسُفَ عَن نَّفْسِهِۦ ۚ قُلْنَ حَٰشَ لِلَّهِ مَا عَلِمْنَا عَلَيْهِ مِن سُوٓءٍۢ ۚ قَالَتِ ٱمْرَأَتُ ٱلْعَزِيزِ ٱلْـَٰٔنَ حَصْحَصَ ٱلْحَقُّ أَنَا۠ رَٰوَدتُّهُۥ عَن نَّفْسِهِۦ وَإِنَّهُۥ لَمِنَ ٱلصَّٰدِقِينَ
Türkçe Okunuşu: kâle mâ ḫatbukunne iẕ râvettunne yûsufe `an nefsih. kulne hâşe lillâhi mâ `alimnâ `aleyhi min sû'. kâleti-mraetu-l`azîzi-l'âne hashasa-lhakk. ene râvettuhû `an nefsihî veinnehû lemine-ssâdikîn.
Türkçe Meali: Hükümdar kadınlara: "Yusuf'un olmak istediğiniz zaman durumunuz neydi?" dedi. Kadınlar, "Haşa! Onun bir fenalığını görmedik" dediler. Vezirin karısı: "Şimdi gerçek ortaya çıktı; onun olmak isteyen bendim; doğrusu Yusuf doğrulardandır" dedi.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 52. Ayet
Arapça: ذَٰلِكَ لِيَعْلَمَ أَنِّى لَمْ أَخُنْهُ بِٱلْغَيْبِ وَأَنَّ ٱللَّهَ لَا يَهْدِى كَيْدَ ٱلْخَآئِنِينَ
Türkçe Okunuşu: ẕâlike liya`leme ennî lem eḫunhu bilğaybi veenne-llâhe lâ yehdî keyde-lḫâinîn.
Türkçe Meali: Yusuf, "Maksadım, vezire, gıyabında ihanet etmediğimi, hainlerin tuzaklarını Allah'ın başarıya erdirmediğini bilmesini sağlamaktı" dedi.