سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 53. Ayet
Arapça: ۞ وَمَآ أُبَرِّئُ نَفْسِىٓ ۚ إِنَّ ٱلنَّفْسَ لَأَمَّارَةٌۢ بِٱلسُّوٓءِ إِلَّا مَا رَحِمَ رَبِّىٓ ۚ إِنَّ رَبِّى غَفُورٌۭ رَّحِيمٌۭ
Türkçe Okunuşu: vemâ uberriu nefsî. inne-nnefse leemmâratum bissûi illâ mâ rahime rabbî. inne rabbî ğafûrur rahîm.
Türkçe Meali: "Ben nefsimi temize çıkarmam; çünkü nefs, Rabbimin merhameti olmadıkça, kötülüğü emreder. Doğrusu Rabbim bağışlayandır, merhamet edendir."
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 54. Ayet
Arapça: وَقَالَ ٱلْمَلِكُ ٱئْتُونِى بِهِۦٓ أَسْتَخْلِصْهُ لِنَفْسِى ۖ فَلَمَّا كَلَّمَهُۥ قَالَ إِنَّكَ ٱلْيَوْمَ لَدَيْنَا مَكِينٌ أَمِينٌۭ
Türkçe Okunuşu: vekâle-lmeliku-'tûnî bihî estaḫlishu linefsî. felemmâ kellemehû kâle inneke-lyevme ledeynâ mekînun emîn.
Türkçe Meali: Hükümdar: "Onu bana getirin, yanıma alayım" dedi. Onunla konuşunca: "Bugün senin yanımızda önemli bir yerin ve güvenilir bir durumun vardır." dedi.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 55. Ayet
Arapça: قَالَ ٱجْعَلْنِى عَلَىٰ خَزَآئِنِ ٱلْأَرْضِ ۖ إِنِّى حَفِيظٌ عَلِيمٌۭ
Türkçe Okunuşu: kâle-c`alnî `alâ ḫazâini-l'ard. innî hafîżun `alîm.
Türkçe Meali: Yusuf: "Beni memleketin hazinelerine memur et, çünkü ben korumasını ve yönetmesini bilirim" dedi.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 56. Ayet
Arapça: وَكَذَٰلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِى ٱلْأَرْضِ يَتَبَوَّأُ مِنْهَا حَيْثُ يَشَآءُ ۚ نُصِيبُ بِرَحْمَتِنَا مَن نَّشَآءُ ۖ وَلَا نُضِيعُ أَجْرَ ٱلْمُحْسِنِينَ
Türkçe Okunuşu: vekeẕâlike mekkennâ liyûsufe fi-l'ard. yetebevveu minhâ hayŝu yeşâ'. nusîbu birahmetinâ men neşâu velâ nudî`u ecra-lmuhsinîn.
Türkçe Meali: Yusuf'u böylece o memlekete yerleştirdik; istediği yerlerde oturabilirdi. Rahmetimizi tıpkı bu misalde olduğu gibi istediğimize veririz; iyi davrananların ecrini zayi etmeyiz.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 57. Ayet
Arapça: وَلَأَجْرُ ٱلْءَاخِرَةِ خَيْرٌۭ لِّلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَكَانُوا۟ يَتَّقُونَ
Türkçe Okunuşu: veleecru-l'âḫirati ḫayrul lilleẕîne âmenû vekânû yettekûn.
Türkçe Meali: Ama ahiret ecri, inananlar ve Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için daha iyidir.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 58. Ayet
Arapça: وَجَآءَ إِخْوَةُ يُوسُفَ فَدَخَلُوا۟ عَلَيْهِ فَعَرَفَهُمْ وَهُمْ لَهُۥ مُنكِرُونَ
Türkçe Okunuşu: vecâe iḫvetu yûsufe fedeḫalû `aleyhi fe`arafehum vehum lehû munkirûn.
Türkçe Meali: Yusuf'un kardeşleri gelip yanına girdiler. Kendisini tanımadıkları halde o onları tanıdı.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 59. Ayet
Arapça: وَلَمَّا جَهَّزَهُم بِجَهَازِهِمْ قَالَ ٱئْتُونِى بِأَخٍۢ لَّكُم مِّنْ أَبِيكُمْ ۚ أَلَا تَرَوْنَ أَنِّىٓ أُوفِى ٱلْكَيْلَ وَأَنَا۠ خَيْرُ ٱلْمُنزِلِينَ
Türkçe Okunuşu: velemmâ cehhezehum bicehâzihim kâle-'tûnî bieḫil lekum min ebîkum. elâ teravne ennî ûfi-lkeyle veenâ ḫayru-lmunzilîn.
Türkçe Meali: Onların yüklerini hazırlatınca şöyle dedi: "Baba bir kardeşinizi bana getirin. Sizlere ölçüyü bol tuttuğumu ve benim misafir konuklayanların en iyisi olduğumu görmüyor musunuz?"
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 60. Ayet
Arapça: فَإِن لَّمْ تَأْتُونِى بِهِۦ فَلَا كَيْلَ لَكُمْ عِندِى وَلَا تَقْرَبُونِ
Türkçe Okunuşu: feil lem te'tûnî bihî felâ keyle lekum `indî velâ takrabûn.
Türkçe Meali: "Eğer onu bana getirmezseniz bundan böyle benden bir ölçek bile alamazsınız ve bana artık yaklaşmayın da."
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 61. Ayet
Arapça: قَالُوا۟ سَنُرَٰوِدُ عَنْهُ أَبَاهُ وَإِنَّا لَفَٰعِلُونَ
Türkçe Okunuşu: kâlû senurâvidu `anhu ebâhu veinnâ lefâ`ilûn.
Türkçe Meali: Kardeşleri: "Babasını ikna etmeye çalışacağız ve her halde bunu yaparız" dediler.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 62. Ayet
Arapça: وَقَالَ لِفِتْيَٰنِهِ ٱجْعَلُوا۟ بِضَٰعَتَهُمْ فِى رِحَالِهِمْ لَعَلَّهُمْ يَعْرِفُونَهَآ إِذَا ٱنقَلَبُوٓا۟ إِلَىٰٓ أَهْلِهِمْ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
Türkçe Okunuşu: vekâle lifityânihi-c`alû bidâ`atehum fî rihâlihim le`allehum ya`rifûnehâ iẕe-nkalebû ilâ ehlihim le`allehum yerci`ûn.
Türkçe Meali: Yusuf adamlarına: "Karşılık olarak getirdiklerini de yüklerine koyun. Belki ailelerine varınca, onu anlarlar da bir daha dönerler" dedi.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 63. Ayet
Arapça: فَلَمَّا رَجَعُوٓا۟ إِلَىٰٓ أَبِيهِمْ قَالُوا۟ يَٰٓأَبَانَا مُنِعَ مِنَّا ٱلْكَيْلُ فَأَرْسِلْ مَعَنَآ أَخَانَا نَكْتَلْ وَإِنَّا لَهُۥ لَحَٰفِظُونَ
Türkçe Okunuşu: felemmâ race`û ilâ ebîhim kâlû yâ ebânâ muni`a minne-lkeylu feersil me`anâ eḫânâ nektel veinnâ lehû lehâfiżûn.
Türkçe Meali: Babalarına döndüklerinde, "Ey babamız! Bize yiyecek yasak edildi, kardeşimizi bizimle beraber gönder de yiyecek alalım. Onu elbette koruruz" dediler.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 64. Ayet
Arapça: قَالَ هَلْ ءَامَنُكُمْ عَلَيْهِ إِلَّا كَمَآ أَمِنتُكُمْ عَلَىٰٓ أَخِيهِ مِن قَبْلُ ۖ فَٱللَّهُ خَيْرٌ حَٰفِظًۭا ۖ وَهُوَ أَرْحَمُ ٱلرَّٰحِمِينَ
Türkçe Okunuşu: kâle hel âmenukum `aleyhi illâ kemâ emintukum `alâ eḫîhi min kabl. fellâhu ḫayrun hâfiżâ. vehuve erhamu-rrâhimîn.
Türkçe Meali: "Daha önce kardeşini size emanet ettiğim gibi, şimdi onu emanet eder miyim? Ama Allah en iyi koruyandır, O merhametlilerin merhametlisidir" dedi.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 65. Ayet
Arapça: وَلَمَّا فَتَحُوا۟ مَتَٰعَهُمْ وَجَدُوا۟ بِضَٰعَتَهُمْ رُدَّتْ إِلَيْهِمْ ۖ قَالُوا۟ يَٰٓأَبَانَا مَا نَبْغِى ۖ هَٰذِهِۦ بِضَٰعَتُنَا رُدَّتْ إِلَيْنَا ۖ وَنَمِيرُ أَهْلَنَا وَنَحْفَظُ أَخَانَا وَنَزْدَادُ كَيْلَ بَعِيرٍۢ ۖ ذَٰلِكَ كَيْلٌۭ يَسِيرٌۭ
Türkçe Okunuşu: velemmâ fetehû metâ`ahum vecedû bidâ`atehum ruddet ileyhim. kâlû yâ ebânâ mâ nebğî. hâẕihî bidâ`atunâ ruddet ileynâ. venemîru ehlenâ venahfeżu eḫânâ venezdâdu keyle be`îr. ẕâlike keyluy yesîr.
Türkçe Meali: Yüklerini açınca karşılık olarak götürdükleri mallarının kendilerine iade edilmiş olduğunu gördüler. "Ey babamız! Daha ne isteriz; işte mallarımız da bize iade edilmiş; ailemize onunla yine yiyecek getirir, kardeşimizi de korur ve bir deve yükü de artırmış oluruz; esasen bu az bir şeydir" dediler.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 66. Ayet
Arapça: قَالَ لَنْ أُرْسِلَهُۥ مَعَكُمْ حَتَّىٰ تُؤْتُونِ مَوْثِقًۭا مِّنَ ٱللَّهِ لَتَأْتُنَّنِى بِهِۦٓ إِلَّآ أَن يُحَاطَ بِكُمْ ۖ فَلَمَّآ ءَاتَوْهُ مَوْثِقَهُمْ قَالَ ٱللَّهُ عَلَىٰ مَا نَقُولُ وَكِيلٌۭ
Türkçe Okunuşu: kâle len ursilehû me`akum hattâ tu'tûni mevŝikam mine-llâhi lete'tunnenî bihî illâ ey yuhâta bikum. felemmâ âtevhu mevŝikahum kâle-llâhu `alâ mâ nekûlu vekîl.
Türkçe Meali: Babaları: "Hepiniz helak olmadıkça onu bana geri getireceğinize dair Allah'a karşı sağlam bir söz vermezseniz, sizinle göndermeyeceğim" dedi. Söz verdiklerinde: "Sözümüze Allah vekildir" dedi.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 67. Ayet
Arapça: وَقَالَ يَٰبَنِىَّ لَا تَدْخُلُوا۟ مِنۢ بَابٍۢ وَٰحِدٍۢ وَٱدْخُلُوا۟ مِنْ أَبْوَٰبٍۢ مُّتَفَرِّقَةٍۢ ۖ وَمَآ أُغْنِى عَنكُم مِّنَ ٱللَّهِ مِن شَىْءٍ ۖ إِنِ ٱلْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ ۖ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ ۖ وَعَلَيْهِ فَلْيَتَوَكَّلِ ٱلْمُتَوَكِّلُونَ
Türkçe Okunuşu: vekâle yâ benîye lâ tedḫulû mim bâbiv vâhidiv vedḫulû min ebvâbim muteferrikah. vemâ uğnî `ankum mine-llâhi min şey'. ini-lhukmu illâ lillâh. `aleyhi tevekkelt. ve`aleyhi felyetevekkeli-lmutevekkilûn.
Türkçe Meali: Babaları: "Oğullarım! Tek bir kapıdan değil, ayrı ayrı kapılardan girin. Ama Allah katında size bir faydam olmaz, hüküm ancak Allah'ındır, O'na güvendim, güvenenler de O'na güvensinler" dedi.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 68. Ayet
Arapça: وَلَمَّا دَخَلُوا۟ مِنْ حَيْثُ أَمَرَهُمْ أَبُوهُم مَّا كَانَ يُغْنِى عَنْهُم مِّنَ ٱللَّهِ مِن شَىْءٍ إِلَّا حَاجَةًۭ فِى نَفْسِ يَعْقُوبَ قَضَىٰهَا ۚ وَإِنَّهُۥ لَذُو عِلْمٍۢ لِّمَا عَلَّمْنَٰهُ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ ٱلنَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Türkçe Okunuşu: velemmâ deḫalû min hayŝu emerahum ebûhum. mâ kâne yuğnî `anhum mine-llâhi min şey'in illâ hâceten fî nefsi ya`kûbe kadâhâ. veinnehû leẕû `ilmil limâ `allemnâhu velâkinne ekŝera-nnâsi lâ ya`lemûn.
Türkçe Meali: Babalarının emrettiği gibi girdiler. Esasen bu, Allah katında onlara bir fayda sağlamazdı, ancak Yakub içindeki arzuyu ortaya koymuş oldu. O, şüphesiz kendisine öğrettiğimizi bilir fakat insanların çoğu bilmezler.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 69. Ayet
Arapça: وَلَمَّا دَخَلُوا۟ عَلَىٰ يُوسُفَ ءَاوَىٰٓ إِلَيْهِ أَخَاهُ ۖ قَالَ إِنِّىٓ أَنَا۠ أَخُوكَ فَلَا تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُوا۟ يَعْمَلُونَ
Türkçe Okunuşu: velemmâ deḫalû `alâ yûsufe âvâ ileyhi eḫâhu kâle innî ene eḫûke felâ tebteis bimâ kânû ya`melûn.
Türkçe Meali: Yusuf'un yanına girdiklerinde, kardeşini bağrına bastı ve: "Ben senin kardeşinim, onların yaptıklarına artık üzülme" dedi.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 70. Ayet
Arapça: فَلَمَّا جَهَّزَهُم بِجَهَازِهِمْ جَعَلَ ٱلسِّقَايَةَ فِى رَحْلِ أَخِيهِ ثُمَّ أَذَّنَ مُؤَذِّنٌ أَيَّتُهَا ٱلْعِيرُ إِنَّكُمْ لَسَٰرِقُونَ
Türkçe Okunuşu: felemmâ cehhezehum bicehâzihim ce`ale-ssikâyete fî rahli eḫîhi ŝumme eẕẕene mueẕẕinun eyyetuhe-l`îru innekum lesârikûn.
Türkçe Meali: Yusuf onların yüklerini yükletirken, bir su kabını kardeşinin yüküne koydurdu. Sonra bir münadi şöyle bağırdı: "Ey kervancılar, siz hırsızsınız!"
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 71. Ayet
Arapça: قَالُوا۟ وَأَقْبَلُوا۟ عَلَيْهِم مَّاذَا تَفْقِدُونَ
Türkçe Okunuşu: kâlû veakbelû `aleyhim mâẕâ tefkidûn.
Türkçe Meali: Geri dönerek, "Ne kaybettiniz?" dediler.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 72. Ayet
Arapça: قَالُوا۟ نَفْقِدُ صُوَاعَ ٱلْمَلِكِ وَلِمَن جَآءَ بِهِۦ حِمْلُ بَعِيرٍۢ وَأَنَا۠ بِهِۦ زَعِيمٌۭ
Türkçe Okunuşu: kâlû nefkidu suvâ`a-lmeliki velimen câe bihî himlu be`îriv veenâ bihî za`îm.
Türkçe Meali: "Hükümdarın su kabını kaybettik, onu getirene bir deve yükü mükafat verilecek, buna ben kefil oluyorum" dediler.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 73. Ayet
Arapça: قَالُوا۟ تَٱللَّهِ لَقَدْ عَلِمْتُم مَّا جِئْنَا لِنُفْسِدَ فِى ٱلْأَرْضِ وَمَا كُنَّا سَٰرِقِينَ
Türkçe Okunuşu: kâlû tellâhi lekad `alimtum mâ ci'nâ linufside fi-l'ardi vemâ kunnâ sârikîn.
Türkçe Meali: "Allah'a yemin ederiz ki memleketi ifsat etmeğe gelmediğimizi ve hırsız da olmadığımızı biliyorsunuz" dediler.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 74. Ayet
Arapça: قَالُوا۟ فَمَا جَزَٰٓؤُهُۥٓ إِن كُنتُمْ كَٰذِبِينَ
Türkçe Okunuşu: kâlû femâ cezâuhû in kuntum kâẕibîn.
Türkçe Meali: "Yalancı iseniz, hırsızlığın cezası nedir?" dediler.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 75. Ayet
Arapça: قَالُوا۟ جَزَٰٓؤُهُۥ مَن وُجِدَ فِى رَحْلِهِۦ فَهُوَ جَزَٰٓؤُهُۥ ۚ كَذَٰلِكَ نَجْزِى ٱلظَّٰلِمِينَ
Türkçe Okunuşu: kâlû cezâuhû mev vucide fî rahlihî fehuve cezâuh. keẕâlike neczi-żżâlimîn.
Türkçe Meali: "Cezası, kimin yükünde bulunursa, ceza olarak ona el konulur; biz zalimleri böyle cezalandırırız" dediler.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 76. Ayet
Arapça: فَبَدَأَ بِأَوْعِيَتِهِمْ قَبْلَ وِعَآءِ أَخِيهِ ثُمَّ ٱسْتَخْرَجَهَا مِن وِعَآءِ أَخِيهِ ۚ كَذَٰلِكَ كِدْنَا لِيُوسُفَ ۖ مَا كَانَ لِيَأْخُذَ أَخَاهُ فِى دِينِ ٱلْمَلِكِ إِلَّآ أَن يَشَآءَ ٱللَّهُ ۚ نَرْفَعُ دَرَجَٰتٍۢ مَّن نَّشَآءُ ۗ وَفَوْقَ كُلِّ ذِى عِلْمٍ عَلِيمٌۭ
Türkçe Okunuşu: febedee biev`iyetihim kable vi`âi eḫîhi ŝumme-staḫracehâ miv vi`âi eḫîh. keẕâlike kidnâ liyûsuf. mâ kâne liye'ḫuẕe eḫâhu fî dîni-lmeliki illâ ey yeşâe-llâh. nerfe`u deracâtim men neşâ'. vefevka kulli ẕî `ilmin `alîm.
Türkçe Meali: Yusuf kardeşinin yükünden önce onlarınkini aramaya başladı; sonra kardeşinin yükünden su kabını çıkardı. İşte biz Yusuf'a böyle bir plan kullanmasını vahyettik. Çünkü hükümdarın kanunlarına göre kardeşini alıkoyamazdı, meğer ki Allah dileye. Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Her ilim sahibinden üstün bir bilen bulunur.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 77. Ayet
Arapça: ۞ قَالُوٓا۟ إِن يَسْرِقْ فَقَدْ سَرَقَ أَخٌۭ لَّهُۥ مِن قَبْلُ ۚ فَأَسَرَّهَا يُوسُفُ فِى نَفْسِهِۦ وَلَمْ يُبْدِهَا لَهُمْ ۚ قَالَ أَنتُمْ شَرٌّۭ مَّكَانًۭا ۖ وَٱللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا تَصِفُونَ
Türkçe Okunuşu: kâlû iy yesrik fekad seraka eḫul lehû min kabl. feeserrahâ yûsufu fî nefsihî velem yubdihâ lehum kâle entum şerrum mekânâ. vellâhu a`lemu bimâ tesifûn.
Türkçe Meali: "Çalmışsa, daha önce kardeşi de çalmıştı" dediler. Yusuf bunu içinde sakladı, onlara açmadı. İçinden, "Durumunuz pek kötüdür; anlattığınızı Allah daha iyi bilir" dedi.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 78. Ayet
Arapça: قَالُوا۟ يَٰٓأَيُّهَا ٱلْعَزِيزُ إِنَّ لَهُۥٓ أَبًۭا شَيْخًۭا كَبِيرًۭا فَخُذْ أَحَدَنَا مَكَانَهُۥٓ ۖ إِنَّا نَرَىٰكَ مِنَ ٱلْمُحْسِنِينَ
Türkçe Okunuşu: kâlû yâ eyyuhe-l`azîzu inne lehû eben şeyḫan kebîran feḫuẕ ehadenâ mekâneh. innâ nerâke mine-lmuhsinîn.
Türkçe Meali: Kardeşleri: "Ey Vezir! Onun yaşlanmış, kocamış bir babası vardır. Bizden birini onun yerine al. Doğrusu biz senin iyi davrananlardan olduğunu görüyoruz" dediler.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 79. Ayet
Arapça: قَالَ مَعَاذَ ٱللَّهِ أَن نَّأْخُذَ إِلَّا مَن وَجَدْنَا مَتَٰعَنَا عِندَهُۥٓ إِنَّآ إِذًۭا لَّظَٰلِمُونَ
Türkçe Okunuşu: kâle me`âẕe-llâhi en ne'ḫuẕe illâ mev vecednâ metâ`anâ `indehû innâ iẕel leżâlimûn.
Türkçe Meali: "Maazallah! Biz, malımızı kimde bulmuşsak ancak onu alıkoruz, yoksa haksızlık etmiş oluruz" dedi.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 80. Ayet
Arapça: فَلَمَّا ٱسْتَيْـَٔسُوا۟ مِنْهُ خَلَصُوا۟ نَجِيًّۭا ۖ قَالَ كَبِيرُهُمْ أَلَمْ تَعْلَمُوٓا۟ أَنَّ أَبَاكُمْ قَدْ أَخَذَ عَلَيْكُم مَّوْثِقًۭا مِّنَ ٱللَّهِ وَمِن قَبْلُ مَا فَرَّطتُمْ فِى يُوسُفَ ۖ فَلَنْ أَبْرَحَ ٱلْأَرْضَ حَتَّىٰ يَأْذَنَ لِىٓ أَبِىٓ أَوْ يَحْكُمَ ٱللَّهُ لِى ۖ وَهُوَ خَيْرُ ٱلْحَٰكِمِينَ
Türkçe Okunuşu: felemme-stey'esû minhu ḫalesû neciyyâ. kâle kebîruhum elem ta`lemû enne ebâkum kad eḫaẕe `aleykum mevŝikam mine-llâhi vemin kablu mâ ferrattum fî yûsuf. felen ebraha-l'arda hattâ ye'ẕene lî ebî ev yahkume-llâhu lî. vehuve ḫayru-lhâkimîn.
Türkçe Meali: Ümidsizliğe düşünce, konuşmak üzere bir kenara çekildiler. Büyükleri şöyle dedi: "Babanızın Allah'a karşı sizden bir söz aldığını, daha önce Yusuf meselesinde de ileri gittiğinizi bilmiyor musunuz? Artık babam bana izin verene veya Allah hakkımda hüküm verene kadar ki O, hükmedenlerin en iyisidir bu yerden ayrılmayacağım. Siz dönün, babanıza gidin ve deyin ki: Ey Babamız! Senin oğlun hırsızlık yaptı, bu bildiğimizden başka bir şey görmedik; görülmeyeni de bilmeyiz; bulunduğumuz kasabanın halkına ve beraberinde olduğumuz kervana da sorabilirsin; biz şüphesiz doğru söylüyoruz."
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 81. Ayet
Arapça: ٱرْجِعُوٓا۟ إِلَىٰٓ أَبِيكُمْ فَقُولُوا۟ يَٰٓأَبَانَآ إِنَّ ٱبْنَكَ سَرَقَ وَمَا شَهِدْنَآ إِلَّا بِمَا عَلِمْنَا وَمَا كُنَّا لِلْغَيْبِ حَٰفِظِينَ
Türkçe Okunuşu: irci`û ilâ ebîkum fekûlû yâ ebânâ inne-bneke serak. vemâ şehidnâ illâ bimâ `alimnâ vemâ kunnâ lilğaybi hâfiżîn.
Türkçe Meali: Yakup: "Sizi nefsiniz bir iş yapmaya sürükledi, artık bana güzelce sabır gerekir; belki Allah hepsini birden bana getirecektir, çünkü O bilendir, hakimdir" dedi.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 82. Ayet
Arapça: وَسْـَٔلِ ٱلْقَرْيَةَ ٱلَّتِى كُنَّا فِيهَا وَٱلْعِيرَ ٱلَّتِىٓ أَقْبَلْنَا فِيهَا ۖ وَإِنَّا لَصَٰدِقُونَ
Türkçe Okunuşu: ves'eli-lkaryete-lletî kunnâ fîhâ vel`îra-lletî akbelnâ fîhâ. veinnâ lesâdikûn.
Türkçe Meali: Onlara sırt çevirdi, "Vah, Yusuf'a yazık oldu!" dedi ve üzüntüden gözlerine ak düştü. Artık acısını içinde saklıyordu.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 83. Ayet
Arapça: قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ أَنفُسُكُمْ أَمْرًۭا ۖ فَصَبْرٌۭ جَمِيلٌ ۖ عَسَى ٱللَّهُ أَن يَأْتِيَنِى بِهِمْ جَمِيعًا ۚ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلْعَلِيمُ ٱلْحَكِيمُ
Türkçe Okunuşu: kâle bel sevvelet lekum enfusukum emrâ. fesabrun cemîl. `asa-llâhu ey ye'tiyenî bihim cemî`â. innehû huve-l`alîmu-lhakîm.
Türkçe Meali: Onlara sırt çevirdi, "Vah, Yusuf'a yazık oldu!" dedi ve üzüntüden gözlerine ak düştü. Artık acısını içinde saklıyordu.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 84. Ayet
Arapça: وَتَوَلَّىٰ عَنْهُمْ وَقَالَ يَٰٓأَسَفَىٰ عَلَىٰ يُوسُفَ وَٱبْيَضَّتْ عَيْنَاهُ مِنَ ٱلْحُزْنِ فَهُوَ كَظِيمٌۭ
Türkçe Okunuşu: vetevellâ `anhum vekâle yâ esefâ `alâ yûsufe vebyeddat `aynâhu mine-lhuzni fehuve keżîm.
Türkçe Meali: Onlara sırt çevirdi, "Vah, Yusuf'a yazık oldu!" dedi ve üzüntüden gözlerine ak düştü. Artık acısını içinde saklıyordu.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 85. Ayet
Arapça: قَالُوا۟ تَٱللَّهِ تَفْتَؤُا۟ تَذْكُرُ يُوسُفَ حَتَّىٰ تَكُونَ حَرَضًا أَوْ تَكُونَ مِنَ ٱلْهَٰلِكِينَ
Türkçe Okunuşu: kâlû tellâhi tefteu teẕkuru yûsufe hattâ tekûne haradan ev tekûne mine-lhâlikîn.
Türkçe Meali: "Allah'a yemin ederiz ki, Yusuf'u anıp durman seni bitkin düşürecek veya helak olacaksın" dediler.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 86. Ayet
Arapça: قَالَ إِنَّمَآ أَشْكُوا۟ بَثِّى وَحُزْنِىٓ إِلَى ٱللَّهِ وَأَعْلَمُ مِنَ ٱللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ
Türkçe Okunuşu: kâle innemâ eşkû beŝŝî vehuznî ile-llâhi vea`lemu mine-llâhi mâ lâ ta`lemûn.
Türkçe Meali: Yakup: "Ben üzüntü ve tasamı yalnız Allah'a açarım. Allah katından, sizin bilmediklerinizi bilirim" dedi.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 87. Ayet
Arapça: يَٰبَنِىَّ ٱذْهَبُوا۟ فَتَحَسَّسُوا۟ مِن يُوسُفَ وَأَخِيهِ وَلَا تَا۟يْـَٔسُوا۟ مِن رَّوْحِ ٱللَّهِ ۖ إِنَّهُۥ لَا يَا۟يْـَٔسُ مِن رَّوْحِ ٱللَّهِ إِلَّا ٱلْقَوْمُ ٱلْكَٰفِرُونَ
Türkçe Okunuşu: yâ benîye-ẕhebû fetehassesû miy yûsufe veeḫîhi velâ tey'esû mir ravhi-llâh. innehû lâ yey'esu mir ravhi-llâhi ille-lkavmu-lkâfirûn.
Türkçe Meali: "Ey Oğullarım! Gidin, Yusuf'u ve kardeşini arayın. Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin; doğrusu kafirlerden başkası Allah'ın rahmetinden ümidini kesmez."
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 88. Ayet
Arapça: فَلَمَّا دَخَلُوا۟ عَلَيْهِ قَالُوا۟ يَٰٓأَيُّهَا ٱلْعَزِيزُ مَسَّنَا وَأَهْلَنَا ٱلضُّرُّ وَجِئْنَا بِبِضَٰعَةٍۢ مُّزْجَىٰةٍۢ فَأَوْفِ لَنَا ٱلْكَيْلَ وَتَصَدَّقْ عَلَيْنَآ ۖ إِنَّ ٱللَّهَ يَجْزِى ٱلْمُتَصَدِّقِينَ
Türkçe Okunuşu: felemmâ deḫalû `aleyhi kâlû yâ eyyuhe-l`azîzu messenâ veehlene-ddurru veci'nâ bibidâ`atim muzcâtin feevfi lene-lkeyle vetesaddak `aleynâ. inne-llâhe yeczi-lmutesaddikîn.
Türkçe Meali: Kardeşleri vezirin yanına vardıklarında: "Ey Vezir! Biz ve çoluk çocuğumuz darlığa uğradık; pek değersiz bir malla geldik; ölçeği bize tam yap ve sadaka ver; Allah sadaka verenleri şüphesiz mükafatlandırır" dediler.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 89. Ayet
Arapça: قَالَ هَلْ عَلِمْتُم مَّا فَعَلْتُم بِيُوسُفَ وَأَخِيهِ إِذْ أَنتُمْ جَٰهِلُونَ
Türkçe Okunuşu: kâle hel `alimtum mâ fe`altum biyûsufe veeḫîhi iẕ entum câhilûn.
Türkçe Meali: "Siz, Yusuf ve kardeşine bilmeden neler yaptığınızın farkında mısınız?" dedi.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 90. Ayet
Arapça: قَالُوٓا۟ أَءِنَّكَ لَأَنتَ يُوسُفُ ۖ قَالَ أَنَا۠ يُوسُفُ وَهَٰذَآ أَخِى ۖ قَدْ مَنَّ ٱللَّهُ عَلَيْنَآ ۖ إِنَّهُۥ مَن يَتَّقِ وَيَصْبِرْ فَإِنَّ ٱللَّهَ لَا يُضِيعُ أَجْرَ ٱلْمُحْسِنِينَ
Türkçe Okunuşu: kâlû einneke leente yûsuf. kâle ene yûsufu vehâẕâ eḫî. kad menne-llâhu `aleynâ. innehû mey yetteki veyasbir feinne-llâhe lâ yudî`u ecra-lmuhsinîn.
Türkçe Meali: "Yoksa sen Yusuf musun?" dediler. "Ben Yusuf'um, bu da kardeşim. Allah bize iyilikte bulundu; doğrusu kim kötülükten sakınır ve sabrederse bilsin ki Allah iyi davrananların ecrini katiyen zayi etmez" dedi..
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 91. Ayet
Arapça: قَالُوا۟ تَٱللَّهِ لَقَدْ ءَاثَرَكَ ٱللَّهُ عَلَيْنَا وَإِن كُنَّا لَخَٰطِـِٔينَ
Türkçe Okunuşu: kâlû tellâhi lekad âŝerake-llâhu `aleynâ vein kunnâ leḫâtiîn.
Türkçe Meali: "Allah'a yemin ederiz ki, Allah seni bizden üstün tutmuştur; doğrusu biz suç işlemiştik" dediler.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 92. Ayet
Arapça: قَالَ لَا تَثْرِيبَ عَلَيْكُمُ ٱلْيَوْمَ ۖ يَغْفِرُ ٱللَّهُ لَكُمْ ۖ وَهُوَ أَرْحَمُ ٱلرَّٰحِمِينَ
Türkçe Okunuşu: kâle lâ teŝrîbe `aleykumu-lyevm. yağfiru-llâhu lekum. vehuve erhamu-rrâhimîn.
Türkçe Meali: Yusuf: "Bugün azarlanacak değilsiniz, Allah sizi bağışlar. O, merhametlilerin merhametlisidir. Bu gömleğimi götürün, babamın yüzüne sürün, görmeğe başlar; bütün çoluk çocuğunuzla bana gelin" dedi.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 93. Ayet
Arapça: ٱذْهَبُوا۟ بِقَمِيصِى هَٰذَا فَأَلْقُوهُ عَلَىٰ وَجْهِ أَبِى يَأْتِ بَصِيرًۭا وَأْتُونِى بِأَهْلِكُمْ أَجْمَعِينَ
Türkçe Okunuşu: iẕhebû bikamîsî hâẕâ feelkûhu `alâ vechi ebî ye'ti besîrâ. ve'tûnî biehlikum ecme`în.
Türkçe Meali: Yusuf: "Bugün azarlanacak değilsiniz, Allah sizi bağışlar. O, merhametlilerin merhametlisidir. Bu gömleğimi götürün, babamın yüzüne sürün, görmeğe başlar; bütün çoluk çocuğunuzla bana gelin" dedi.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 94. Ayet
Arapça: وَلَمَّا فَصَلَتِ ٱلْعِيرُ قَالَ أَبُوهُمْ إِنِّى لَأَجِدُ رِيحَ يُوسُفَ ۖ لَوْلَآ أَن تُفَنِّدُونِ
Türkçe Okunuşu: velemmâ fesaleti-l`îru kâle ebûhum innî leecidu rîha yûsufe levlâ en tufennidûn.
Türkçe Meali: Kervan, memleketlerine dönmek üzere ayrıldığında, babaları: "Doğrusu ben Yusuf'un kokusunu duyuyorum; ne olur bana bunak demeyin" dedi.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 95. Ayet
Arapça: قَالُوا۟ تَٱللَّهِ إِنَّكَ لَفِى ضَلَٰلِكَ ٱلْقَدِيمِ
Türkçe Okunuşu: kâlû tellâhi inneke lefî dalâlike-lkadîm.
Türkçe Meali: Çevresindekiler: "Allah'a yemin ederiz ki sen, hala eski şaşkınlığındasın" dediler.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 96. Ayet
Arapça: فَلَمَّآ أَن جَآءَ ٱلْبَشِيرُ أَلْقَىٰهُ عَلَىٰ وَجْهِهِۦ فَٱرْتَدَّ بَصِيرًۭا ۖ قَالَ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ إِنِّىٓ أَعْلَمُ مِنَ ٱللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ
Türkçe Okunuşu: felemmâ en câe-lbeşîru elkâhu `alâ vechihî fertedde besîrâ. kâle elem ekul lekum innî a`lemu mine-llâhi mâ lâ ta`lemûn.
Türkçe Meali: Müjdeci gelip, gömleği Yakub'un yüzüne bırakınca, hemen gözleri açıldı. Bunun üzerine Yakub "Ben size, Allah katından sizin bilmediğinizi biliyorum dememiş miydim?" dedi.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 97. Ayet
Arapça: قَالُوا۟ يَٰٓأَبَانَا ٱسْتَغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَآ إِنَّا كُنَّا خَٰطِـِٔينَ
Türkçe Okunuşu: kâlû yâ ebâne-stağfir lenâ ẕunûbenâ innâ kunnâ ḫâtiîn.
Türkçe Meali: Oğulları: "Ey Babamız! Suçlarımızın bağışlanmasını dile, bizler hiç şüphesiz suçluyuz" dediler.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 98. Ayet
Arapça: قَالَ سَوْفَ أَسْتَغْفِرُ لَكُمْ رَبِّىٓ ۖ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلْغَفُورُ ٱلرَّحِيمُ
Türkçe Okunuşu: kâle sevfe estağfiru lekum rabbî. innehû huve-lğafûru-rrahîm.
Türkçe Meali: Yakub: "Rabbim'den bağışlanmanızı dileyeceğim; O şüphesiz bağışlar ve merhamet eder" dedi.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 99. Ayet
Arapça: فَلَمَّا دَخَلُوا۟ عَلَىٰ يُوسُفَ ءَاوَىٰٓ إِلَيْهِ أَبَوَيْهِ وَقَالَ ٱدْخُلُوا۟ مِصْرَ إِن شَآءَ ٱللَّهُ ءَامِنِينَ
Türkçe Okunuşu: felemmâ deḫalû `alâ yûsufe âvâ ileyhi ebeveyhi vekâle-dḫulû misra in şâe-llâhu âminîn.
Türkçe Meali: Yusuf'un yanına geldiklerinde, o, anasını babasını bağrına bastı, "Allah'ın dileğince, güven içinde Mısır'da yerleşin" dedi.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 100. Ayet
Arapça: وَرَفَعَ أَبَوَيْهِ عَلَى ٱلْعَرْشِ وَخَرُّوا۟ لَهُۥ سُجَّدًۭا ۖ وَقَالَ يَٰٓأَبَتِ هَٰذَا تَأْوِيلُ رُءْيَٰىَ مِن قَبْلُ قَدْ جَعَلَهَا رَبِّى حَقًّۭا ۖ وَقَدْ أَحْسَنَ بِىٓ إِذْ أَخْرَجَنِى مِنَ ٱلسِّجْنِ وَجَآءَ بِكُم مِّنَ ٱلْبَدْوِ مِنۢ بَعْدِ أَن نَّزَغَ ٱلشَّيْطَٰنُ بَيْنِى وَبَيْنَ إِخْوَتِىٓ ۚ إِنَّ رَبِّى لَطِيفٌۭ لِّمَا يَشَآءُ ۚ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلْعَلِيمُ ٱلْحَكِيمُ
Türkçe Okunuşu: verafe`a ebeveyhi `ale-l`arşi veḫarrû lehû succedâ. vekâle yâ ebeti hâẕâ te'vîlu ru'yâye min kabl. kad ce`alehâ rabbî hakkâ. vekad ahsene bî iẕ aḫracenî mine-ssicni vecâe bikum mine-lbedvi mim ba`di en nezeğa-şşeytânu beynî vebeyne iḫvetî. inne rabbî letîful limâ yeşâ'. innehû huve-l`alîmu-lhakîm.
Türkçe Meali: Ana babasını tahtın üzerine oturttu, hepsi onun önünde (Allah'a secde edip) eğildiler. O zaman Yusuf: "Babacığım! İşte bu, vaktiyle gördüğüm rüyanın çıkışıdır; Rabbim onu gerçekleştirdi. Şeytan, benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni hapisten çıkaran, sizi çölden getiren Rabbim bana pek çok iyilikte bulundu. Doğrusu Rabbim dilediğine lütufkardır, O şüphesiz bilendir, Hakim'dir" dedi.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 101. Ayet
Arapça: ۞ رَبِّ قَدْ ءَاتَيْتَنِى مِنَ ٱلْمُلْكِ وَعَلَّمْتَنِى مِن تَأْوِيلِ ٱلْأَحَادِيثِ ۚ فَاطِرَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ أَنتَ وَلِىِّۦ فِى ٱلدُّنْيَا وَٱلْءَاخِرَةِ ۖ تَوَفَّنِى مُسْلِمًۭا وَأَلْحِقْنِى بِٱلصَّٰلِحِينَ
Türkçe Okunuşu: rabbi kad âteytenî mine-lmulki ve`allemtenî min te'vîli-l'ehâdîŝ. fâtira-ssemâvâti vel'ardi ente veliyyî fi-ddunyâ vel'âḫirah. teveffenî muslimev veelhiknî bissâlihîn.
Türkçe Meali: "Rabbim! Bana hükümranlık verdin, rüyaların yorumunu öğrettin. Ey göklerin ve yerin yaradanı! Dünya ve ahirette işlerimi yoluna koyan sensin; benim canımı müslüman olarak al ve beni iyilere kat."
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 102. Ayet
Arapça: ذَٰلِكَ مِنْ أَنۢبَآءِ ٱلْغَيْبِ نُوحِيهِ إِلَيْكَ ۖ وَمَا كُنتَ لَدَيْهِمْ إِذْ أَجْمَعُوٓا۟ أَمْرَهُمْ وَهُمْ يَمْكُرُونَ
Türkçe Okunuşu: ẕâlike min embâi-lğaybi nûhîhi ileyk. vemâ kunte ledeyhim iẕ ecme`û emrahum vehum yemkurûn.
Türkçe Meali: Sana böylece vahyettiklerimiz, gaybe ait haberlerdir. Onlar elbirliği edip düzen kurdukları zaman yanlarında değildin; sen ne kadar yürekten istersen iste, insanların çoğu inanmazlar.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 103. Ayet
Arapça: وَمَآ أَكْثَرُ ٱلنَّاسِ وَلَوْ حَرَصْتَ بِمُؤْمِنِينَ
Türkçe Okunuşu: vemâ ekŝeru-nnâsi velev haraste bimu'minîn.
Türkçe Meali: Sana böylece vahyettiklerimiz, gaybe ait haberlerdir. Onlar elbirliği edip düzen kurdukları zaman yanlarında değildin; sen ne kadar yürekten istersen iste, insanların çoğu inanmazlar.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 104. Ayet
Arapça: وَمَا تَسْـَٔلُهُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۚ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌۭ لِّلْعَٰلَمِينَ
Türkçe Okunuşu: vemâ tes'eluhum `aleyhi min ecr. in huve illâ ẕikrul lil`âlemîn.
Türkçe Meali: Oysa sen buna karşılık onlardan bir ücret de istemiyorsun. Kuran, alemler için sadece bir öğüttür.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 105. Ayet
Arapça: وَكَأَيِّن مِّنْ ءَايَةٍۢ فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ يَمُرُّونَ عَلَيْهَا وَهُمْ عَنْهَا مُعْرِضُونَ
Türkçe Okunuşu: vekeeyyim min âyetin fi-ssemâvâti vel'ardi yemurrûne `aleyhâ vehum `anhâ mu`ridûn.
Türkçe Meali: Göklerde ve yerde nice belgeler vardır ki, yanlarından yüzlerini çevirerek geçerler.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 106. Ayet
Arapça: وَمَا يُؤْمِنُ أَكْثَرُهُم بِٱللَّهِ إِلَّا وَهُم مُّشْرِكُونَ
Türkçe Okunuşu: vemâ yu'minu ekŝeruhum billâhi illâ vehum muşrikûn.
Türkçe Meali: Onların çoğu, ortak koşmadan Allah'a inanmazlar.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 107. Ayet
Arapça: أَفَأَمِنُوٓا۟ أَن تَأْتِيَهُمْ غَٰشِيَةٌۭ مِّنْ عَذَابِ ٱللَّهِ أَوْ تَأْتِيَهُمُ ٱلسَّاعَةُ بَغْتَةًۭ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Türkçe Okunuşu: efeeminû en te'tiyehum ğâşiyetum min `aẕâbi-llâhi ev te'tiyehumu-ssâ`atu bağtetev vehum lâ yeş`urûn.
Türkçe Meali: Allah tarafından, onları kuşatacak bir azaba uğramalarından veya farkına varmadan, kıyamet saatinin ansızın gelmesinden güvende midirler?
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 108. Ayet
Arapça: قُلْ هَٰذِهِۦ سَبِيلِىٓ أَدْعُوٓا۟ إِلَى ٱللَّهِ ۚ عَلَىٰ بَصِيرَةٍ أَنَا۠ وَمَنِ ٱتَّبَعَنِى ۖ وَسُبْحَٰنَ ٱللَّهِ وَمَآ أَنَا۠ مِنَ ٱلْمُشْرِكِينَ
Türkçe Okunuşu: kul hâẕihî sebîlî ed`û ile-llâhi `alâ besîratin ene vemeni-ttebe`anî. vesubhâne-llâhi vemâ ene mine-lmuşrikîn.
Türkçe Meali: De ki: "Benim yolum budur; ben ve bana uyanlar bilerek insanları Allah'a çağırırız. Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih ederim. Ben asla Allah'a eş koşanlardan değilim."
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 109. Ayet
Arapça: وَمَآ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ إِلَّا رِجَالًۭا نُّوحِىٓ إِلَيْهِم مِّنْ أَهْلِ ٱلْقُرَىٰٓ ۗ أَفَلَمْ يَسِيرُوا۟ فِى ٱلْأَرْضِ فَيَنظُرُوا۟ كَيْفَ كَانَ عَٰقِبَةُ ٱلَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ ۗ وَلَدَارُ ٱلْءَاخِرَةِ خَيْرٌۭ لِّلَّذِينَ ٱتَّقَوْا۟ ۗ أَفَلَا تَعْقِلُونَ
Türkçe Okunuşu: vemâ erselnâ min kablike illâ ricâlen nûhî ileyhim min ehli-lkurâ. efelem yesîrû fi-l'ardi feyenżurû keyfe kâne `âkibetu-lleẕîne min kablihim. veledâru-l'âḫirati ḫayrul lilleẕîne-ttekav. efelâ ta`kilûn.
Türkçe Meali: Senden önce kasabalar halkından şüphesiz, kendilerine vahyettiğimiz bir takım insanlar gönderdik. Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki, kendilerinden önce geçenlerin sonlarının ne olduğunu görsünler? Ahiret yurdu Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için hayırlıdır. Akletmez misiniz?
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 110. Ayet
Arapça: حَتَّىٰٓ إِذَا ٱسْتَيْـَٔسَ ٱلرُّسُلُ وَظَنُّوٓا۟ أَنَّهُمْ قَدْ كُذِبُوا۟ جَآءَهُمْ نَصْرُنَا فَنُجِّىَ مَن نَّشَآءُ ۖ وَلَا يُرَدُّ بَأْسُنَا عَنِ ٱلْقَوْمِ ٱلْمُجْرِمِينَ
Türkçe Okunuşu: hattâ iẕe-stey'ese-rrusulu veżannû ennehum kad kuẕibû câehum nasrunâ fenucciye men neşâ'. velâ yuraddu be'sunâ `ani-lkavmi-lmucrimîn.
Türkçe Meali: Öyle ki, peygamberler ümitsizliğe düşüp, yalanlandıklarını sandıkları bir sırada onlara yardımımız gelmiştir. Böylece, istediğimizi kurtarırız. Azabımız suçlu milletten geri çevrilemeyecektir.
سُورَةُ يُوسُفَ - Yusuf Suresi - 111. Ayet
Arapça: لَقَدْ كَانَ فِى قَصَصِهِمْ عِبْرَةٌۭ لِّأُو۟لِى ٱلْأَلْبَٰبِ ۗ مَا كَانَ حَدِيثًۭا يُفْتَرَىٰ وَلَٰكِن تَصْدِيقَ ٱلَّذِى بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْصِيلَ كُلِّ شَىْءٍۢ وَهُدًۭى وَرَحْمَةًۭ لِّقَوْمٍۢ يُؤْمِنُونَ
Türkçe Okunuşu: lekad kâne fî kasasihim `ibratul liuli-l'elbâb. mâ kâne hadîŝey yufterâ velâkin tasdîka-lleẕî beyne yedeyhi vetefsîle kulli şey'iv vehudev verahmetel likavmiy yu'minûn.
Türkçe Meali: And olsun ki, peygamberlerin kıssalarında, aklı olanlar için ibretler vardır. Kuran uydurulabilen bir söz değildir. Fakat kendinden önceki Kitapları tasdik eden, inanan millete her şeyi açıklayan, doğru yolu gösteren bir rehber ve rahmettir.
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 1. Ayet
Arapça: بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ الٓمٓر ۚ تِلْكَ ءَايَٰتُ ٱلْكِتَٰبِ ۗ وَٱلَّذِىٓ أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ ٱلْحَقُّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ ٱلنَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ
Türkçe Okunuşu: elif-lâm-mîm-râ. tilke âyâtu-lkitâb. velleẕî unzile ileyke mir rabbike-lhakku velâkinne ekŝera-nnâsi lâ yu'minûn.
Türkçe Meali: Elif, Lam, Mim, Ra. Bunlar Kitap'ın ayetleridir. Sana Rabbinden indirilen Kitap haktır; fakat insanların çoğu inanmazlar.
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 2. Ayet
Arapça: ٱللَّهُ ٱلَّذِى رَفَعَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ بِغَيْرِ عَمَدٍۢ تَرَوْنَهَا ۖ ثُمَّ ٱسْتَوَىٰ عَلَى ٱلْعَرْشِ ۖ وَسَخَّرَ ٱلشَّمْسَ وَٱلْقَمَرَ ۖ كُلٌّۭ يَجْرِى لِأَجَلٍۢ مُّسَمًّۭى ۚ يُدَبِّرُ ٱلْأَمْرَ يُفَصِّلُ ٱلْءَايَٰتِ لَعَلَّكُم بِلِقَآءِ رَبِّكُمْ تُوقِنُونَ
Türkçe Okunuşu: allâhu-lleẕî rafe`a-ssemâvâti biğayri `amedin teravnehâ ŝumme-stevâ `ale-l`arşi veseḫḫara-şşemse velkamer. kulluy yecrî liecelim musemmâ. yudebbiru-l'emra yufessilu-l'âyâti le`allekum bilikâi rabbikum tûkinûn.
Türkçe Meali: Gökleri, gördüğünüz gibi, direksiz yükselten, sonra arşa hükmeden, her biri belli bir süreye kadar hareket edecek olan Güneş ve Ay'ı buyruğu altına alan, işleri yürüten, ayetleri uzun uzun açıklayan Allah'tır; ola ki Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanırsınız.
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 3. Ayet
Arapça: وَهُوَ ٱلَّذِى مَدَّ ٱلْأَرْضَ وَجَعَلَ فِيهَا رَوَٰسِىَ وَأَنْهَٰرًۭا ۖ وَمِن كُلِّ ٱلثَّمَرَٰتِ جَعَلَ فِيهَا زَوْجَيْنِ ٱثْنَيْنِ ۖ يُغْشِى ٱلَّيْلَ ٱلنَّهَارَ ۚ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَٰتٍۢ لِّقَوْمٍۢ يَتَفَكَّرُونَ
Türkçe Okunuşu: vehuve-lleẕî medde-l'arda vece`ale fîhâ ravâsiye veenhârâ. vemin kulli-ŝŝemerâti ce`ale fîhâ zevceyni-ŝneyni yuğşi-lleyle-nnehâr. inne fî ẕâlike leâyâtil likavmiy yetefekkerûn.
Türkçe Meali: Yeri düzleyen, orada dağlar, nehirler var eden, her türlü üründen çift çift yetiştiren, gündüzü geceyle bürüyen de O'dur. Doğrusu bunlarda, düşünen kimseler için ibretler vardır.
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 4. Ayet
Arapça: وَفِى ٱلْأَرْضِ قِطَعٌۭ مُّتَجَٰوِرَٰتٌۭ وَجَنَّٰتٌۭ مِّنْ أَعْنَٰبٍۢ وَزَرْعٌۭ وَنَخِيلٌۭ صِنْوَانٌۭ وَغَيْرُ صِنْوَانٍۢ يُسْقَىٰ بِمَآءٍۢ وَٰحِدٍۢ وَنُفَضِّلُ بَعْضَهَا عَلَىٰ بَعْضٍۢ فِى ٱلْأُكُلِ ۚ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَٰتٍۢ لِّقَوْمٍۢ يَعْقِلُونَ
Türkçe Okunuşu: vefi-l'ardi kita`um mutecâvirâtuv vecennâtum min a`nâbiv vezer`uv veneḫîlun sinvânuv veğayru sinvâniy yuskâ bimâiv vâhid. venufeddilu ba`dahâ `alâ ba`din fi-l'ukul. inne fî ẕâlike leâyâtil likavmiy ya`kilûn.
Türkçe Meali: Yeryüzünde, hepsi de aynı su ile sulanan, birbirine komşu toprak parçaları, tek ve çok köklü üzüm bağları, ekinler, hurma ağaçları vardır. Fakat onları şekil ve lezzetçe birbirinden farklı kılmışızdır. Düşünen kimseler için bunda ibretler vardır.
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 5. Ayet
Arapça: ۞ وَإِن تَعْجَبْ فَعَجَبٌۭ قَوْلُهُمْ أَءِذَا كُنَّا تُرَٰبًا أَءِنَّا لَفِى خَلْقٍۢ جَدِيدٍ ۗ أُو۟لَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ بِرَبِّهِمْ ۖ وَأُو۟لَٰٓئِكَ ٱلْأَغْلَٰلُ فِىٓ أَعْنَاقِهِمْ ۖ وَأُو۟لَٰٓئِكَ أَصْحَٰبُ ٱلنَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَٰلِدُونَ
Türkçe Okunuşu: vein ta`ceb fe`acebun kavluhum eiẕâ kunnâ turâben einnâ lefî ḫalkin cedîd. ulâike-lleẕîne keferû birabbihim. veulâike-l'ağlâlu fî a`nâkihim. veulâike ashâbu-nnâr. hum fîhâ ḫâlidûn.
Türkçe Meali: Şaşacaksan, onların: "Biz toprak olunca mı yeniden yaratılacağız?" demelerine şaşmak gerekir. İşte onlar Rablerini inkar edenlerdir. İşte onlar boyunlarına demir halkalar vurulanlardır. İşte onlar cehennemliklerdir, orada temelli kalacaklardır.
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 6. Ayet
Arapça: وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِٱلسَّيِّئَةِ قَبْلَ ٱلْحَسَنَةِ وَقَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِمُ ٱلْمَثُلَٰتُ ۗ وَإِنَّ رَبَّكَ لَذُو مَغْفِرَةٍۢ لِّلنَّاسِ عَلَىٰ ظُلْمِهِمْ ۖ وَإِنَّ رَبَّكَ لَشَدِيدُ ٱلْعِقَابِ
Türkçe Okunuşu: veyesta`cilûneke bisseyyieti kable-lhaseneti vekad ḫalet min kablihimu-lmeŝulât. veinne rabbeke leẕû mağfiratil linnâsi `alâ żulmihim. veinne rabbeke leşedîdu-l`ikâb.
Türkçe Meali: Puta tapanlar senden, iyilikten önce kötülük isterler, oysa onlardan önce nice ibret alınacak cezalar verilmiştir. Doğrusu Rabbinin, insanların zulümlerine rağmen onlara mağfireti vardır. Rabbinin cezalandırması çetindir.
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 7. Ayet
Arapça: وَيَقُولُ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ لَوْلَآ أُنزِلَ عَلَيْهِ ءَايَةٌۭ مِّن رَّبِّهِۦٓ ۗ إِنَّمَآ أَنتَ مُنذِرٌۭ ۖ وَلِكُلِّ قَوْمٍ هَادٍ
Türkçe Okunuşu: veyekûlu-lleẕîne keferû levlâ unzile `aleyhi âyetum mir rabbih. innemâ ente munẕiruv velikulli kavmin hâd.
Türkçe Meali: İnkar edenler: "Rabbinden ona bir mucize indirilmeli değil miydi?" derler. Sen ancak bir uyarıcısın. Her milletin bir yol göstereni vardır.
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 8. Ayet
Arapça: ٱللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَحْمِلُ كُلُّ أُنثَىٰ وَمَا تَغِيضُ ٱلْأَرْحَامُ وَمَا تَزْدَادُ ۖ وَكُلُّ شَىْءٍ عِندَهُۥ بِمِقْدَارٍ
Türkçe Okunuşu: allâhu ya`lemu mâ tahmilu kullu unŝâ vemâ teğîdu-l'erhâmu vemâ tezdâd. vekullu şey'in `indehû bimikdâr.
Türkçe Meali: Allah her dişinin rahminde taşıdığını, rahimlerin düşürdüğünü ve alıkoyduğunu bilir. O'nun katında her şey bir ölçüye göredir.
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 9. Ayet
Arapça: عَٰلِمُ ٱلْغَيْبِ وَٱلشَّهَٰدَةِ ٱلْكَبِيرُ ٱلْمُتَعَالِ
Türkçe Okunuşu: `âlimu-lğaybi veşşehâdeti-lkebîru-lmute`âl.
Türkçe Meali: Görüleni de görülmeyeni de bilen, yücelerin yücesi büyük Allah'a göre, aranızdan sözü gizleyen ile, açığa vuran ve geceye bürünerek gizlenip gündüzün ortaya çıkan arasında fark yoktur.
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 10. Ayet
Arapça: سَوَآءٌۭ مِّنكُم مَّنْ أَسَرَّ ٱلْقَوْلَ وَمَن جَهَرَ بِهِۦ وَمَنْ هُوَ مُسْتَخْفٍۭ بِٱلَّيْلِ وَسَارِبٌۢ بِٱلنَّهَارِ
Türkçe Okunuşu: sevâum minkum men eserra-lkavle vemen cehera bihî vemen huve mustaḫfim billeyli vesâribum binnehâr.
Türkçe Meali: Görüleni de görülmeyeni de bilen, yücelerin yücesi büyük Allah'a göre, aranızdan sözü gizleyen ile, açığa vuran ve geceye bürünerek gizlenip gündüzün ortaya çıkan arasında fark yoktur.
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 11. Ayet
Arapça: لَهُۥ مُعَقِّبَٰتٌۭ مِّنۢ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِۦ يَحْفَظُونَهُۥ مِنْ أَمْرِ ٱللَّهِ ۗ إِنَّ ٱللَّهَ لَا يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتَّىٰ يُغَيِّرُوا۟ مَا بِأَنفُسِهِمْ ۗ وَإِذَآ أَرَادَ ٱللَّهُ بِقَوْمٍۢ سُوٓءًۭا فَلَا مَرَدَّ لَهُۥ ۚ وَمَا لَهُم مِّن دُونِهِۦ مِن وَالٍ
Türkçe Okunuşu: lehû mu`akkibâtum mim beyni yedeyhi vemin ḫalfihî yahfeżûnehû min emri-llâh. inne-llâhe lâ yuğayyiru mâ bikavmin hattâ yuğayyirû mâ bienfusihim. veiẕâ erâde-llâhu bikavmin sûen felâ meradde leh. vemâ lehum min dûnihî miv vâl.
Türkçe Meali: Ardında ve önünde insanoğlunu takip edenler vardır; Allah'ın emriyle onu gözetirler. Bir millet kendini bozmadıkça Allah onların durumunu değiştirmez. Allah bir milletin fenalığını dileyince artık onun önüne geçilmez. Onlar için Allah'tan başka hamide bulunmaz.
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 12. Ayet
Arapça: هُوَ ٱلَّذِى يُرِيكُمُ ٱلْبَرْقَ خَوْفًۭا وَطَمَعًۭا وَيُنشِئُ ٱلسَّحَابَ ٱلثِّقَالَ
Türkçe Okunuşu: huve-lleẕî yurîkumu-lberka ḫavfev vetame`av veyunşiu-ssehâbe-ŝŝikâl.
Türkçe Meali: Korku ve ümide düşürmek için size şimşeği gösteren, yağmurla yüklü bulutları meydana getiren O'dur.
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 13. Ayet
Arapça: وَيُسَبِّحُ ٱلرَّعْدُ بِحَمْدِهِۦ وَٱلْمَلَٰٓئِكَةُ مِنْ خِيفَتِهِۦ وَيُرْسِلُ ٱلصَّوَٰعِقَ فَيُصِيبُ بِهَا مَن يَشَآءُ وَهُمْ يُجَٰدِلُونَ فِى ٱللَّهِ وَهُوَ شَدِيدُ ٱلْمِحَالِ
Türkçe Okunuşu: veyusebbihu-rra`du bihamdihî velmelâiketu min ḫîfetih. veyursilu-ssavâ`ika feyusîbu bihâ mey yeşâu vehum yucâdilûne fi-llâh. vehuve şedîdu-lmihâl.
Türkçe Meali: O'nu, gök gürlemesi hamd ile, melekler de korkularından tesbih ederler. Onlar pek kuvvetli olan Allah hakkında çekişirken, O, yıldırımları gönderir de onlarla dilediğini çarpar.
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 14. Ayet
Arapça: لَهُۥ دَعْوَةُ ٱلْحَقِّ ۖ وَٱلَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِۦ لَا يَسْتَجِيبُونَ لَهُم بِشَىْءٍ إِلَّا كَبَٰسِطِ كَفَّيْهِ إِلَى ٱلْمَآءِ لِيَبْلُغَ فَاهُ وَمَا هُوَ بِبَٰلِغِهِۦ ۚ وَمَا دُعَآءُ ٱلْكَٰفِرِينَ إِلَّا فِى ضَلَٰلٍۢ
Türkçe Okunuşu: lehû da`vetu-lhakk. velleẕîne yed`ûne min dûnihî lâ yestecîbûne lehum bişey'in illâ kebâsiti keffeyhi ile-lmâi liyebluğa fâhu vemâ huve bibâliğih. vemâ du`âu-lkâfirîne illâ fî dalâl.
Türkçe Meali: Gerçek dua ve ibadet ancak O'nadır. O'ndan başka çağırdıkları putlar kendilerine hiçbir cevap vermezler. Durumları, suyun ağzına gelmesi için avuçlarını ona açmış bekleyen adamın durumu gibidir. Hiçbir zaman suya kavuşamaz. İşte kafirlerin yalvarışıda böyle, boşunadır.
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 15. Ayet
Arapça: وَلِلَّهِ يَسْجُدُ مَن فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ طَوْعًۭا وَكَرْهًۭا وَظِلَٰلُهُم بِٱلْغُدُوِّ وَٱلْءَاصَالِ ۩
Türkçe Okunuşu: velillâhi yescudu men fi-ssemâvâti vel'ardi tav`av vekerhev veżilâluhum bilğuduvvi vel'esâl.
Türkçe Meali: Yerde ve göklerdeki kimseler de, gölgeleri de, sabah akşam, ister istemez Allah'a secde ederler.
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 16. Ayet
Arapça: قُلْ مَن رَّبُّ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ قُلِ ٱللَّهُ ۚ قُلْ أَفَٱتَّخَذْتُم مِّن دُونِهِۦٓ أَوْلِيَآءَ لَا يَمْلِكُونَ لِأَنفُسِهِمْ نَفْعًۭا وَلَا ضَرًّۭا ۚ قُلْ هَلْ يَسْتَوِى ٱلْأَعْمَىٰ وَٱلْبَصِيرُ أَمْ هَلْ تَسْتَوِى ٱلظُّلُمَٰتُ وَٱلنُّورُ ۗ أَمْ جَعَلُوا۟ لِلَّهِ شُرَكَآءَ خَلَقُوا۟ كَخَلْقِهِۦ فَتَشَٰبَهَ ٱلْخَلْقُ عَلَيْهِمْ ۚ قُلِ ٱللَّهُ خَٰلِقُ كُلِّ شَىْءٍۢ وَهُوَ ٱلْوَٰحِدُ ٱلْقَهَّٰرُ
Türkçe Okunuşu: kul mer rabbu-ssemâvâti vel'ard. kuli-llâh. kul efetteḫaẕtum min dûnihî evliyâe lâ yemlikûne lienfusihim nef`av velâ darrâ. kul hel yestevi-l'a`mâ velbesîru em hel testevi-żżulumâtu vennûr. em ce`alû lillâhi şurakâe ḫalekû keḫalkihî feteşâbehe-lḫalku `aleyhim. kuli-llâhu ḫâliku kulli şey'iv vehuve-lvâhidu-lkahhâr.
Türkçe Meali: De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?", "Allah'tır" de. "Onu bırakıp, kendilerine bir fayda ve zararı olmayan dostlar mı edindiniz?" de. "Kör ile gören bir olur mu? Veya karanlıkla aydınlık bir midir?" de. Yoksa Allah'a, Allah gibi yaratması olan ortaklar buldular da, yaratmaları birbirine mi benzettiler? De ki: "Her şeyi yaratan Allah'tır. O, her şeye üstün gelen tek Tanrı'dır."
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 17. Ayet
Arapça: أَنزَلَ مِنَ ٱلسَّمَآءِ مَآءًۭ فَسَالَتْ أَوْدِيَةٌۢ بِقَدَرِهَا فَٱحْتَمَلَ ٱلسَّيْلُ زَبَدًۭا رَّابِيًۭا ۚ وَمِمَّا يُوقِدُونَ عَلَيْهِ فِى ٱلنَّارِ ٱبْتِغَآءَ حِلْيَةٍ أَوْ مَتَٰعٍۢ زَبَدٌۭ مِّثْلُهُۥ ۚ كَذَٰلِكَ يَضْرِبُ ٱللَّهُ ٱلْحَقَّ وَٱلْبَٰطِلَ ۚ فَأَمَّا ٱلزَّبَدُ فَيَذْهَبُ جُفَآءًۭ ۖ وَأَمَّا مَا يَنفَعُ ٱلنَّاسَ فَيَمْكُثُ فِى ٱلْأَرْضِ ۚ كَذَٰلِكَ يَضْرِبُ ٱللَّهُ ٱلْأَمْثَالَ
Türkçe Okunuşu: enzele mine-ssemâi mâen fesâlet evdiyetum bikaderihâ fahtemele-sseylu zebeder râbiyâ. vemimmâ yûkidûne `aleyhi fi-nnâri-btiğâe hilyetin ev metâ`in zebedum miŝluh. keẕâlike yadribu-llâhu-lhakka velbâtil. feemme-zzebedu feyeẕhebu cufââ. veemmâ mâ yenfe`u-nnâse feyemkuŝu fi-l'ard. keẕâlike yadribu-llâhu-l'emŝâl.
Türkçe Meali: Allah gökten su indirir, dereler onunla dolar taşar. Sel, üste çıkan köpüğü alır götürür. Süslenmek veya faydalanmak için ateşte erittiklerinizin üzerinde de buna benzer bir köpük vardır. Allah, hak ve batıl için şöyle misal verir: Köpük uçup gider, insanlara fayda veren ise yerde kalır. Allah bunun gibi daha nice misaller verir.
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 18. Ayet
Arapça: لِلَّذِينَ ٱسْتَجَابُوا۟ لِرَبِّهِمُ ٱلْحُسْنَىٰ ۚ وَٱلَّذِينَ لَمْ يَسْتَجِيبُوا۟ لَهُۥ لَوْ أَنَّ لَهُم مَّا فِى ٱلْأَرْضِ جَمِيعًۭا وَمِثْلَهُۥ مَعَهُۥ لَٱفْتَدَوْا۟ بِهِۦٓ ۚ أُو۟لَٰٓئِكَ لَهُمْ سُوٓءُ ٱلْحِسَابِ وَمَأْوَىٰهُمْ جَهَنَّمُ ۖ وَبِئْسَ ٱلْمِهَادُ
Türkçe Okunuşu: lilleẕîne-stecâbû lirabbihimu-lhusnâ. velleẕîne lem yestecîbû lehû lev enne lehum mâ fi-l'ardi cemî`av vemiŝlehû me`ahû leftedev bih. ulâike lehum sûu-lhisâbi veme'vâhum cehennem. vebi'se-lmihâd.
Türkçe Meali: Rablerinin çağrısına gelenlere en güzel karşılık vardır. O'nun çağrısına uymayanlar ise, yeryüzünde olan her şey ve daha bir katı onların olsa, kurtulmak için fidye verirlerdi. İşte hesapları kötü olanlar bunlardır. Varacakları yer cehennemdir; ne kötü konaktır!
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 19. Ayet
Arapça: ۞ أَفَمَن يَعْلَمُ أَنَّمَآ أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ ٱلْحَقُّ كَمَنْ هُوَ أَعْمَىٰٓ ۚ إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُو۟لُوا۟ ٱلْأَلْبَٰبِ
Türkçe Okunuşu: efemey ya`lemu ennemâ unzile ileyke mir rabbike-lhakku kemen huve a`mâ. innemâ yeteẕekkeru ulu-l'elbâb.
Türkçe Meali: Sana Rabbinden indirilenin gerçek olduğunu bilen kimse, onu bilmeyen köre benzer mi? Ancak akıl sahipleri ibret alırlar.
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 20. Ayet
Arapça: ٱلَّذِينَ يُوفُونَ بِعَهْدِ ٱللَّهِ وَلَا يَنقُضُونَ ٱلْمِيثَٰقَ
Türkçe Okunuşu: elleẕîne yûfûne bi`ahdi-llâhi velâ yenkudûne-lmîŝâka.
Türkçe Meali: Onlar, Allah'ın ahdini yerine getirirler, anlaşmayı bozmazlar.
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 21. Ayet
Arapça: وَٱلَّذِينَ يَصِلُونَ مَآ أَمَرَ ٱللَّهُ بِهِۦٓ أَن يُوصَلَ وَيَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ وَيَخَافُونَ سُوٓءَ ٱلْحِسَابِ
Türkçe Okunuşu: velleẕîne yesilûne mâ emera-llâhu bihî ey yûsale veyaḫşevne rabbehum veyeḫâfûne sûe-lhisâb.
Türkçe Meali: Onlar, Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyi birleştirirler, Rablerinden korkarlar; kötü hesaptan ürkerler.
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 22. Ayet
Arapça: وَٱلَّذِينَ صَبَرُوا۟ ٱبْتِغَآءَ وَجْهِ رَبِّهِمْ وَأَقَامُوا۟ ٱلصَّلَوٰةَ وَأَنفَقُوا۟ مِمَّا رَزَقْنَٰهُمْ سِرًّۭا وَعَلَانِيَةًۭ وَيَدْرَءُونَ بِٱلْحَسَنَةِ ٱلسَّيِّئَةَ أُو۟لَٰٓئِكَ لَهُمْ عُقْبَى ٱلدَّارِ
Türkçe Okunuşu: velleẕîne saberu-btiğâe vechi rabbihim veekâmu-ssalâte veenfekû mimmâ razaknâhum sirrav ve`alâniyetev veyedraûne bilhaseneti-sseyyiete ulâike lehum `ukbe-ddâr.
Türkçe Meali: Onlar, Rablerinin rızasını dileyerek sabrederler, namazı kılarlar; kendilerine verdiğimiz rızıktan, gizlice ve açıkça sarfederler; iyilik yaparak kötülüğü ortadan kaldırırlar; işte onlara bu dünyanın iyi sonucu, girecekleri Adn cennetleri vardır; babalarının, eşlerinin, çocuklarının iyi olanları da oraya girerler. Melekler her kapıdan yanlarına girip: "Sabretmenize karşılık size selam olsun; burası dünyanın ne güzel bir sonucudur!" derler.
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 23. Ayet
Arapça: جَنَّٰتُ عَدْنٍۢ يَدْخُلُونَهَا وَمَن صَلَحَ مِنْ ءَابَآئِهِمْ وَأَزْوَٰجِهِمْ وَذُرِّيَّٰتِهِمْ ۖ وَٱلْمَلَٰٓئِكَةُ يَدْخُلُونَ عَلَيْهِم مِّن كُلِّ بَابٍۢ
Türkçe Okunuşu: cennâtu `adniy yedḫulûnehâ vemen saleha min âbâihim veezvâcihim veẕurriyyâtihim velmelâiketu yedḫulûne `aleyhim min kulli bâb.
Türkçe Meali: Onlar, Rablerinin rızasını dileyerek sabrederler, namazı kılarlar; kendilerine verdiğimiz rızıktan, gizlice ve açıkça sarfederler; iyilik yaparak kötülüğü ortadan kaldırırlar; işte onlara bu dünyanın iyi sonucu, girecekleri Adn cennetleri vardır; babalarının, eşlerinin, çocuklarının iyi olanları da oraya girerler. Melekler her kapıdan yanlarına girip: "Sabretmenize karşılık size selam olsun; burası dünyanın ne güzel bir sonucudur!" derler.
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 24. Ayet
Arapça: سَلَٰمٌ عَلَيْكُم بِمَا صَبَرْتُمْ ۚ فَنِعْمَ عُقْبَى ٱلدَّارِ
Türkçe Okunuşu: selâmun `aleykum bimâ sabertum feni`me `ukbe-ddâr.
Türkçe Meali: Onlar, Rablerinin rızasını dileyerek sabrederler, namazı kılarlar; kendilerine verdiğimiz rızıktan, gizlice ve açıkça sarfederler; iyilik yaparak kötülüğü ortadan kaldırırlar; işte onlara bu dünyanın iyi sonucu, girecekleri Adn cennetleri vardır; babalarının, eşlerinin, çocuklarının iyi olanları da oraya girerler. Melekler her kapıdan yanlarına girip: "Sabretmenize karşılık size selam olsun; burası dünyanın ne güzel bir sonucudur!" derler.
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 25. Ayet
Arapça: وَٱلَّذِينَ يَنقُضُونَ عَهْدَ ٱللَّهِ مِنۢ بَعْدِ مِيثَٰقِهِۦ وَيَقْطَعُونَ مَآ أَمَرَ ٱللَّهُ بِهِۦٓ أَن يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِى ٱلْأَرْضِ ۙ أُو۟لَٰٓئِكَ لَهُمُ ٱللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُوٓءُ ٱلدَّارِ
Türkçe Okunuşu: velleẕîne yenkudûne `ahde-llâhi mim ba`di mîŝâkihî veyakta`ûne mâ emera-llâhu bihî ey yûsale veyufsidûne fi-l'ardi ulâike lehumu-lla`netu velehum sûu-ddâr.
Türkçe Meali: Sağlam söz verdikten sonra Allah'ın ahdini bozanlar ve Allah'ın birleştirilmesini emrettiğini ayıranlar ve yeryüzünde bozgunculuk yapanlar, işte lanet onlara ve kötü yurt, cehennem, onlaradır.
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 26. Ayet
Arapça: ٱللَّهُ يَبْسُطُ ٱلرِّزْقَ لِمَن يَشَآءُ وَيَقْدِرُ ۚ وَفَرِحُوا۟ بِٱلْحَيَوٰةِ ٱلدُّنْيَا وَمَا ٱلْحَيَوٰةُ ٱلدُّنْيَا فِى ٱلْءَاخِرَةِ إِلَّا مَتَٰعٌۭ
Türkçe Okunuşu: allâhu yebsutu-rrizka limey yeşâu veyakdir. veferihû bilhayâti-ddunyâ. veme-lhayâtu-ddunyâ fi-l'âḫirati illâ metâ`.
Türkçe Meali: Allah dilediği kimsenin rızkını genişletir ve bir ölçüye göre verir. Dünya hayatıyla övünenler bilsinler ki dünyadaki hayat ahiret yanında sadece bir geçimlikten ibarettir.
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 27. Ayet
Arapça: وَيَقُولُ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ لَوْلَآ أُنزِلَ عَلَيْهِ ءَايَةٌۭ مِّن رَّبِّهِۦ ۗ قُلْ إِنَّ ٱللَّهَ يُضِلُّ مَن يَشَآءُ وَيَهْدِىٓ إِلَيْهِ مَنْ أَنَابَ
Türkçe Okunuşu: veyekûlu-lleẕîne keferû levlâ unzile `aleyhi âyetum mir rabbih. kul inne-llâhe yudillu mey yeşâu veyehdî ileyhi men enâb.
Türkçe Meali: İnkar edenler: "Rabbinden ona bir mucize indirilmeli değil miydi?" derler. De ki: "Doğrusu Allah dileyeni saptırır ve Kendisine yöneleni doğru yola eriştirir."
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 28. Ayet
Arapça: ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُم بِذِكْرِ ٱللَّهِ ۗ أَلَا بِذِكْرِ ٱللَّهِ تَطْمَئِنُّ ٱلْقُلُوبُ
Türkçe Okunuşu: elleẕîne âmenû vetatmeinnu kulûbuhum biẕikri-llâh. elâ biẕikri-llâhi tatmeinnu-lkulûb.
Türkçe Meali: Onlar inanmışlar, kalbleri Allah'ı anmakla huzura kavuşmuştur. Dikkat edin, kalbler ancak Allah'ı anmakla huzura kavuşur.
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 29. Ayet
Arapça: ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَعَمِلُوا۟ ٱلصَّٰلِحَٰتِ طُوبَىٰ لَهُمْ وَحُسْنُ مَـَٔابٍۢ
Türkçe Okunuşu: elleẕîne âmenû ve`amilu-ssâlihâti tûbâ lehum vehusnu meâb.
Türkçe Meali: İnanan ve yararlı iş işleyen kimseler için hoş bir hayat ve dönülecek güzel bir yer vardır.
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 30. Ayet
Arapça: كَذَٰلِكَ أَرْسَلْنَٰكَ فِىٓ أُمَّةٍۢ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهَآ أُمَمٌۭ لِّتَتْلُوَا۟ عَلَيْهِمُ ٱلَّذِىٓ أَوْحَيْنَآ إِلَيْكَ وَهُمْ يَكْفُرُونَ بِٱلرَّحْمَٰنِ ۚ قُلْ هُوَ رَبِّى لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ مَتَابِ
Türkçe Okunuşu: keẕâlike erselnâke fî ummetin kad ḫalet min kablihâ umemul litetluve `aleyhimu-lleẕî evhaynâ ileyke vehum yekfurûne birrahmân. kul huve rabbî lâ ilâhe illâ hû. `aleyhi tevekkeltu veileyhi metâb.
Türkçe Meali: Sana vahyettiğimizi okuman için, seni de onlardan önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmete gönderdik; o ümmet merhametli olan Allah'ı inkar eder; de ki: "O benim Rabbim'dir, O'ndan başka Tanrı yoktur, yalnız O'na güvenirim, dönüşüm de O'nadır."
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 31. Ayet
Arapça: وَلَوْ أَنَّ قُرْءَانًۭا سُيِّرَتْ بِهِ ٱلْجِبَالُ أَوْ قُطِّعَتْ بِهِ ٱلْأَرْضُ أَوْ كُلِّمَ بِهِ ٱلْمَوْتَىٰ ۗ بَل لِّلَّهِ ٱلْأَمْرُ جَمِيعًا ۗ أَفَلَمْ يَا۟يْـَٔسِ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓا۟ أَن لَّوْ يَشَآءُ ٱللَّهُ لَهَدَى ٱلنَّاسَ جَمِيعًۭا ۗ وَلَا يَزَالُ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ تُصِيبُهُم بِمَا صَنَعُوا۟ قَارِعَةٌ أَوْ تَحُلُّ قَرِيبًۭا مِّن دَارِهِمْ حَتَّىٰ يَأْتِىَ وَعْدُ ٱللَّهِ ۚ إِنَّ ٱللَّهَ لَا يُخْلِفُ ٱلْمِيعَادَ
Türkçe Okunuşu: velev enne kur'ânen suyyirat bihi-lcibâlu ev kutti`at bihi-l'ardu ev kullime bihi-lmevtâ. bel lillâhi-l'emru cemî`â. efelem yey'esi-lleẕîne âmenû el lev yeşâu-llâhu lehede-nnâse cemî`â. velâ yezâlu-lleẕîne keferû tusîbuhum bimâ sane`û kâri`atun ev tehullu karîbem min dârihim hattâ ye'tiye va`du-llâh. inne-llâhe lâ yuḫlifu-lmî`âd.
Türkçe Meali: Eğer Kuran ile dağlar yürütülmüş veya yeryüzü parçalanmış yahut ölüler konuşturulmuş olsaydı, kafirler yine de inanmazlardı. Oysa bütün işler Allah'a aittir. İnananların, "Allah dilese bütün insanları doğru yola eriştirebilir" gerçeğini akılları kesmedi mi? Allah'ın sözü yerine gelinceye kadar, yaptıkları işler sebebiyle inkar edenlere bir belanın dokunması veya evlerinin yakınına inmesi devam eder durur. Allah, verdiği sözden şüphesiz caymaz.
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 32. Ayet
Arapça: وَلَقَدِ ٱسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍۢ مِّن قَبْلِكَ فَأَمْلَيْتُ لِلَّذِينَ كَفَرُوا۟ ثُمَّ أَخَذْتُهُمْ ۖ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ
Türkçe Okunuşu: velekadi-stuhzie birusulim min kablike feemleytu lilleẕîne keferû ŝumme eḫaẕtuhum. fekeyfe kâne `ikâb.
Türkçe Meali: And olsun ki, senden önce de nice peygamberler alaya alınmıştı. İnkar edenleri önce erteledim, sonra cezalarını verdim. Cezalandırmam nasıldı?
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 33. Ayet
Arapça: أَفَمَنْ هُوَ قَآئِمٌ عَلَىٰ كُلِّ نَفْسٍۭ بِمَا كَسَبَتْ ۗ وَجَعَلُوا۟ لِلَّهِ شُرَكَآءَ قُلْ سَمُّوهُمْ ۚ أَمْ تُنَبِّـُٔونَهُۥ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِى ٱلْأَرْضِ أَم بِظَٰهِرٍۢ مِّنَ ٱلْقَوْلِ ۗ بَلْ زُيِّنَ لِلَّذِينَ كَفَرُوا۟ مَكْرُهُمْ وَصُدُّوا۟ عَنِ ٱلسَّبِيلِ ۗ وَمَن يُضْلِلِ ٱللَّهُ فَمَا لَهُۥ مِنْ هَادٍۢ
Türkçe Okunuşu: efemen huve kâimun `alâ kulli nefsim bimâ kesebet. vece`alû lillâhi şurakâ'. kul semmûhum. em tunebbiûnehû bimâ lâ ya`lemu fi-l'ardi em biżâhirim mine-lkavl. bel zuyyine lilleẕîne keferû mekruhum vesuddû `ani-ssebîl. vemey yudlili-llâhu femâ lehû min hâd.
Türkçe Meali: Herkesin yaptığını gözeten Allah, bunu yapamayan putlarla bir olur mu? Onlar Allah'a ortak koştular. De ki: "Onlara bir ad bulun bakalım; yeryüzünde bilmediği bir şeyi mi Allah'a haber veriyorsunuz? Yoksa kuru sözlere mi aldanıyorsunuz? Fakat inkar edenlere, kurdukları düzenler güzel gösterildi ve doğru yoldan alıkonuldular. Zaten Allah'ın saptırdığına yol gösteren bulunmaz.
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 34. Ayet
Arapça: لَّهُمْ عَذَابٌۭ فِى ٱلْحَيَوٰةِ ٱلدُّنْيَا ۖ وَلَعَذَابُ ٱلْءَاخِرَةِ أَشَقُّ ۖ وَمَا لَهُم مِّنَ ٱللَّهِ مِن وَاقٍۢ
Türkçe Okunuşu: lehum `aẕâbun fi-lhayâti-ddunyâ vele`aẕâbu-l'âḫirati eşekk. vemâ lehum mine-llâhi miv vâk.
Türkçe Meali: Onlara, dünya hayatında azap vardır, ahiret azabı ise daha çetindir. Allah'a karşı onları bir koruyan da yoktur.
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 35. Ayet
Arapça: ۞ مَّثَلُ ٱلْجَنَّةِ ٱلَّتِى وُعِدَ ٱلْمُتَّقُونَ ۖ تَجْرِى مِن تَحْتِهَا ٱلْأَنْهَٰرُ ۖ أُكُلُهَا دَآئِمٌۭ وَظِلُّهَا ۚ تِلْكَ عُقْبَى ٱلَّذِينَ ٱتَّقَوا۟ ۖ وَّعُقْبَى ٱلْكَٰفِرِينَ ٱلنَّارُ
Türkçe Okunuşu: meŝelu-lcenneti-lletî vu`ide-lmuttekûn. tecrî min tahtihe-l'enhâr. ukuluhâ dâimuv veżilluhâ. tilke `ukbe-lleẕîne-ttekav. ve`ukbe-lkâfirîne-nnâr.
Türkçe Meali: Allah'a karşı gelmekten sakınanlara vadedilen cennetin altından ırmaklar akar; oranın yiyecekleri ve gölgeleri devamlıdır. Bu, sakınanların elde edeceği sonuçtur, inkarcıların varacağı sonuç ise ateştir.
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 36. Ayet
Arapça: وَٱلَّذِينَ ءَاتَيْنَٰهُمُ ٱلْكِتَٰبَ يَفْرَحُونَ بِمَآ أُنزِلَ إِلَيْكَ ۖ وَمِنَ ٱلْأَحْزَابِ مَن يُنكِرُ بَعْضَهُۥ ۚ قُلْ إِنَّمَآ أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ ٱللَّهَ وَلَآ أُشْرِكَ بِهِۦٓ ۚ إِلَيْهِ أَدْعُوا۟ وَإِلَيْهِ مَـَٔابِ
Türkçe Okunuşu: velleẕîne âteynâhumu-lkitâbe yefrahûne bimâ unzile ileyke vemine-l'ahzâbi mey yunkiru ba`dah. kul innemâ umirtu en a`bude-llâhe velâ uşrike bih. ileyhi ed`û veileyhi meâb.
Türkçe Meali: Kendilerine kitap verdiklerimiz, sana indirilenden memnun olurlar. Karşı guruplar içinde ise, onun bir kısmını inkar edenler vardır. De ki: "Ben ancak Allah'a kulluk etmekle ve O'na asla ortak koşmamakla emrolundum. Hepinizi ancak O'na çağırıyorum vedönüşüm O'nadır."
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 37. Ayet
Arapça: وَكَذَٰلِكَ أَنزَلْنَٰهُ حُكْمًا عَرَبِيًّۭا ۚ وَلَئِنِ ٱتَّبَعْتَ أَهْوَآءَهُم بَعْدَمَا جَآءَكَ مِنَ ٱلْعِلْمِ مَا لَكَ مِنَ ٱللَّهِ مِن وَلِىٍّۢ وَلَا وَاقٍۢ
Türkçe Okunuşu: vekeẕâlike enzelnâhu hukmen `arabiyyâ. veleini-tteba`te ehvâehum ba`de mâ câeke mine-l`ilmi mâ leke mine-llâhi miv veliyyiv velâ vâk.
Türkçe Meali: Böylece Biz Kuran'ı Arapça bir hüküm ve hikmet olarak indirdik. Sana ilim geldikten sonra onların heveslerine uyarsan, and olsun ki, Allah katında sana bir dost ve seni koruyan çıkmaz.
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 38. Ayet
Arapça: وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلًۭا مِّن قَبْلِكَ وَجَعَلْنَا لَهُمْ أَزْوَٰجًۭا وَذُرِّيَّةًۭ ۚ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ أَن يَأْتِىَ بِـَٔايَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ ٱللَّهِ ۗ لِكُلِّ أَجَلٍۢ كِتَابٌۭ
Türkçe Okunuşu: velekad erselnâ rusulem min kablike vece`alnâ lehum ezvâcev veẕurriyyeh. vemâ kâne lirasûlin ey ye'tiye biâyetin illâ biiẕni-llâh. likulli ecelin kitâb.
Türkçe Meali: And olsun ki, senden önce nice peygamberler gönderdik; onlara eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmadan hiçbir peygamber bir ayet getiremez. Her şeyin vakti ve süresi yazılıdır.
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 39. Ayet
Arapça: يَمْحُوا۟ ٱللَّهُ مَا يَشَآءُ وَيُثْبِتُ ۖ وَعِندَهُۥٓ أُمُّ ٱلْكِتَٰبِ
Türkçe Okunuşu: yemhu-llâhu mâ yeşâu veyuŝbit. ve`indehû ummu-lkitâb.
Türkçe Meali: Allah dilediğini siler, dilediğini bırakır; Ana Kitap O'nun katındadır.
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 40. Ayet
Arapça: وَإِن مَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ ٱلَّذِى نَعِدُهُمْ أَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَإِنَّمَا عَلَيْكَ ٱلْبَلَٰغُ وَعَلَيْنَا ٱلْحِسَابُ
Türkçe Okunuşu: veim mâ nuriyenneke ba`da-lleẕî ne`iduhum ev neteveffeyenneke feinnemâ `aleyke-lbelâğu ve`aleyne-lhisâb.
Türkçe Meali: Onlara vadettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek de senin canını alsak da, vazifen sadece tebliğ etmektir. Hesap görmek Bize düşer.
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 41. Ayet
Arapça: أَوَلَمْ يَرَوْا۟ أَنَّا نَأْتِى ٱلْأَرْضَ نَنقُصُهَا مِنْ أَطْرَافِهَا ۚ وَٱللَّهُ يَحْكُمُ لَا مُعَقِّبَ لِحُكْمِهِۦ ۚ وَهُوَ سَرِيعُ ٱلْحِسَابِ
Türkçe Okunuşu: evelem yerav ennâ ne'ti-l'arda nenkusuhâ min atrâfihâ. vellâhu yahkumu lâ mu`akkibe lihukmih. vehuve serî`u-lhisâb.
Türkçe Meali: Görmüyorlar mı ki, Biz yeryüzünü etrafından gitgide eksiltmekteyiz. Hüküm Allah'ındır, O'nun hükmünü takip edip bozacak yoktur. O, hesabı çabuk görür.
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 42. Ayet
Arapça: وَقَدْ مَكَرَ ٱلَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَلِلَّهِ ٱلْمَكْرُ جَمِيعًۭا ۖ يَعْلَمُ مَا تَكْسِبُ كُلُّ نَفْسٍۢ ۗ وَسَيَعْلَمُ ٱلْكُفَّٰرُ لِمَنْ عُقْبَى ٱلدَّارِ
Türkçe Okunuşu: vekad mekera-lleẕîne min kablihim felillâhi-lmekru cemî`â. ya`lemu mâ teksibu kullu nefs. veseya`lemu-lkuffâru limen `ukbe-ddâr.
Türkçe Meali: Onlardan öncekiler de tuzak kurdular, oysa bütün tuzaklar(ın cezası) Allah'ındır, Herkesin yaptığını bilir. İnkarcılar da, neticenin kimin olduğunu göreceklerdir.
سُورَةُ الرَّعۡدِ - Ra'd Suresi - 43. Ayet
Arapça: وَيَقُولُ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ لَسْتَ مُرْسَلًۭا ۚ قُلْ كَفَىٰ بِٱللَّهِ شَهِيدًۢا بَيْنِى وَبَيْنَكُمْ وَمَنْ عِندَهُۥ عِلْمُ ٱلْكِتَٰبِ
Türkçe Okunuşu: veyekûlu-lleẕîne keferû leste murselâ. kul kefâ billâhi şehîdem beynî vebeynekum vemen `indehû `ilmu-lkitâb.
Türkçe Meali: İnkar edenler: "Sen peygamber değilsin" derler; de ki: "Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve Kitap'ı bilenler yeter."
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 1. Ayet
Arapça: بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ الٓر ۚ كِتَٰبٌ أَنزَلْنَٰهُ إِلَيْكَ لِتُخْرِجَ ٱلنَّاسَ مِنَ ٱلظُّلُمَٰتِ إِلَى ٱلنُّورِ بِإِذْنِ رَبِّهِمْ إِلَىٰ صِرَٰطِ ٱلْعَزِيزِ ٱلْحَمِيدِ
Türkçe Okunuşu: elif-lâm-râ. kitâbun enzelnâhu ileyke lituḫrice-nnâse mine-żżulumâti ile-nnûri biiẕni rabbihim ilâ sirâti-l`azîzi-lhamîd.
Türkçe Meali: Elif, Lam, Ra; Bu, Allah'ın izniyle, insanları karanlıklardan aydınlığa, güçlü ve övülmeğe layık, göklerde ve yerde olanların sahibi Allah'ın yoluna çıkarman için, sana indirdiğimiz Kitaptır. Uğrayacakları çetin azabdan dolayı vay kafirlerin haline!
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 2. Ayet
Arapça: ٱللَّهِ ٱلَّذِى لَهُۥ مَا فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَمَا فِى ٱلْأَرْضِ ۗ وَوَيْلٌۭ لِّلْكَٰفِرِينَ مِنْ عَذَابٍۢ شَدِيدٍ
Türkçe Okunuşu: allâhi-lleẕî lehû mâ fi-ssemâvâti vemâ fi-l'ard. veveylul lilkâfirîne min `aẕâbin şedîd.
Türkçe Meali: Elif, Lam, Ra; Bu, Allah'ın izniyle, insanları karanlıklardan aydınlığa, güçlü ve övülmeğe layık, göklerde ve yerde olanların sahibi Allah'ın yoluna çıkarman için, sana indirdiğimiz Kitaptır. Uğrayacakları çetin azabdan dolayı vay kafirlerin haline!
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 3. Ayet
Arapça: ٱلَّذِينَ يَسْتَحِبُّونَ ٱلْحَيَوٰةَ ٱلدُّنْيَا عَلَى ٱلْءَاخِرَةِ وَيَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ ٱللَّهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًا ۚ أُو۟لَٰٓئِكَ فِى ضَلَٰلٍۭ بَعِيدٍۢ
Türkçe Okunuşu: elleẕîne yestehibbûne-lhayâte-ddunyâ `ale-l'âḫirati veyesuddûne `an sebîli-llâhi veyebğûnehâ `ivecâ. ulâike fî dalâlim be`îd.
Türkçe Meali: Onlar dünya hayatını ahirete tercih ederler, Allah'ın yolundan alıkoyup onun eğriliğini isterler. İşte onlar uzak bir sapıklık içindedirler.
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 4. Ayet
Arapça: وَمَآ أَرْسَلْنَا مِن رَّسُولٍ إِلَّا بِلِسَانِ قَوْمِهِۦ لِيُبَيِّنَ لَهُمْ ۖ فَيُضِلُّ ٱللَّهُ مَن يَشَآءُ وَيَهْدِى مَن يَشَآءُ ۚ وَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلْحَكِيمُ
Türkçe Okunuşu: vemâ erselnâ mir rasûlin illâ bilisâni kavmihî liyubeyyine lehum. feyudillu-llâhu mey yeşâu veyehdî mey yeşâ'. vehuve-l`azîzu-lhakîm.
Türkçe Meali: Kendilerine apaçık anlatabilsin diye, her peygamberi kendi milletinin diliyle gönderdik. Allah dilediğini saptırır ve dilediğini de doğru yola eriştirir; güçlü olan, Hakim olan O'dur.
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 5. Ayet
Arapça: وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ بِـَٔايَٰتِنَآ أَنْ أَخْرِجْ قَوْمَكَ مِنَ ٱلظُّلُمَٰتِ إِلَى ٱلنُّورِ وَذَكِّرْهُم بِأَيَّىٰمِ ٱللَّهِ ۚ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَٰتٍۢ لِّكُلِّ صَبَّارٍۢ شَكُورٍۢ
Türkçe Okunuşu: velekad erselnâ mûsâ biâyâtinâ en aḫric kavmeke mine-żżulumâti ile-nnûri veẕekkirhum bieyyâmi-llâh. inne fî ẕâlike leâyâtil likulli sabbârin şekûr.
Türkçe Meali: And olsun ki Musa'yı ayetlerimizle, "Milletini karanlıklardan aydınlığa çıkar ve Allah'ın günlerini onlara hatırlat" diye göndermiştik. Bunlarda, çokça sabreden ve şükreden herkes için dersler vardır.
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 6. Ayet
Arapça: وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ ٱذْكُرُوا۟ نِعْمَةَ ٱللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ أَنجَىٰكُم مِّنْ ءَالِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُوٓءَ ٱلْعَذَابِ وَيُذَبِّحُونَ أَبْنَآءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَآءَكُمْ ۚ وَفِى ذَٰلِكُم بَلَآءٌۭ مِّن رَّبِّكُمْ عَظِيمٌۭ
Türkçe Okunuşu: veiẕ kâle mûsâ likavmihi-ẕkurû ni`mete-llâhi `aleykum iẕ encâkum min âli fir`avne yesûmûnekum sûe-l`aẕâbi veyuẕebbihûne ebnâekum veyestahyûne nisâekum. vefî ẕâlikum belâum mir rabbikum `ażîm.
Türkçe Meali: Musa, milletine dedi ki: "Allah'ın size olan nimetlerini anın; size işkence eden, kadınlarınızı sağ bırakıp oğullarınızı boğazlayan Firavun ailesinden sizi kurtardı; bütün bunlarda Rabbinizden size büyük bir imtihan vardır."
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 7. Ayet
Arapça: وَإِذْ تَأَذَّنَ رَبُّكُمْ لَئِن شَكَرْتُمْ لَأَزِيدَنَّكُمْ ۖ وَلَئِن كَفَرْتُمْ إِنَّ عَذَابِى لَشَدِيدٌۭ
Türkçe Okunuşu: veiẕ teeẕẕene rabbukum lein şekertum leezîdennekum velein kefertum inne `aẕâbî leşedîd.
Türkçe Meali: Rabbiniz: "Şükrederseniz and olsun ki, size karşılığını artıracağım; nankörlük ederseniz bilin ki azabım pek çetindir" diye bildirmişti.
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 8. Ayet
Arapça: وَقَالَ مُوسَىٰٓ إِن تَكْفُرُوٓا۟ أَنتُمْ وَمَن فِى ٱلْأَرْضِ جَمِيعًۭا فَإِنَّ ٱللَّهَ لَغَنِىٌّ حَمِيدٌ
Türkçe Okunuşu: vekâle mûsâ in tekfurû entum vemen fi-l'ardi cemî`an feinne-llâhe leğaniyyun hamîd.
Türkçe Meali: Musa: "Siz ve yeryüzünde olanlar, hepiniz nankörlük etseniz, Allah yine de müstağni ve övülmeğe layık olandır" demişti.
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 9. Ayet
Arapça: أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَبَؤُا۟ ٱلَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ قَوْمِ نُوحٍۢ وَعَادٍۢ وَثَمُودَ ۛ وَٱلَّذِينَ مِنۢ بَعْدِهِمْ ۛ لَا يَعْلَمُهُمْ إِلَّا ٱللَّهُ ۚ جَآءَتْهُمْ رُسُلُهُم بِٱلْبَيِّنَٰتِ فَرَدُّوٓا۟ أَيْدِيَهُمْ فِىٓ أَفْوَٰهِهِمْ وَقَالُوٓا۟ إِنَّا كَفَرْنَا بِمَآ أُرْسِلْتُم بِهِۦ وَإِنَّا لَفِى شَكٍّۢ مِّمَّا تَدْعُونَنَآ إِلَيْهِ مُرِيبٍۢ
Türkçe Okunuşu: elem ye'tikum nebeu-lleẕîne min kablikum kavmi nûhiv ve`âdiv veŝemûd. velleẕîne mim ba`dihim. lâ ya`lemuhum ille-llâh. câethum rusuluhum bilbeyyinâti feraddû eydiyehum fî efvâhihim vekâlû innâ kefernâ bimâ ursiltum bihî veinnâ lefî şekkim mimmâ ted`ûnenâ ileyhi murîbun.
Türkçe Meali: Sizden önce gecen Nuh, Ad, Semud milletlerinin ve onlardan sonra gelenlerin haberleri ki onları Allah'tan başkası bilmez size ulaşmadı mı? Onlara peygamberleri belgelerle geldiler, fakat ellerini ağızlarına götürüp: "Biz sizinle gönderilene inanmıyoruz. Bizi çağırdığınız şeyden de şüphe ve endişe içindeyiz" dediler.
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 10. Ayet
Arapça: ۞ قَالَتْ رُسُلُهُمْ أَفِى ٱللَّهِ شَكٌّۭ فَاطِرِ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ ۖ يَدْعُوكُمْ لِيَغْفِرَ لَكُم مِّن ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرَكُمْ إِلَىٰٓ أَجَلٍۢ مُّسَمًّۭى ۚ قَالُوٓا۟ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا بَشَرٌۭ مِّثْلُنَا تُرِيدُونَ أَن تَصُدُّونَا عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ ءَابَآؤُنَا فَأْتُونَا بِسُلْطَٰنٍۢ مُّبِينٍۢ
Türkçe Okunuşu: kâlet rusuluhum efi-llâhi şekkun fâtiri-ssemâvâti vel'ard. yed`ûkum liyağfira lekum min ẕunûbikum veyueḫḫirakum ilâ ecelim musemmâ. kâlû in entum illâ beşerum miŝlunâ. turîdûne en tesuddûnâ `ammâ kâne ya`budu âbâunâ fe'tûnâ bisultânim mubîn.
Türkçe Meali: Onların peygamberleri: "Gökleri ve yeri yaratan, günahlarınızı bağışlamaya çağıran ve bir süreye kadar sizi erteleyen Allah'tan mı şüphe ediyorsunuz?" dediler. Onlar da: "Siz de sadece bizim gibi birer insansınız; bizi babalarımızın taptıklarından alıkoymak istiyorsunuz. Öyleyse bize apaçık bir delil getirmelisiniz" dediler.
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 11. Ayet
Arapça: قَالَتْ لَهُمْ رُسُلُهُمْ إِن نَّحْنُ إِلَّا بَشَرٌۭ مِّثْلُكُمْ وَلَٰكِنَّ ٱللَّهَ يَمُنُّ عَلَىٰ مَن يَشَآءُ مِنْ عِبَادِهِۦ ۖ وَمَا كَانَ لَنَآ أَن نَّأْتِيَكُم بِسُلْطَٰنٍ إِلَّا بِإِذْنِ ٱللَّهِ ۚ وَعَلَى ٱللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ ٱلْمُؤْمِنُونَ
Türkçe Okunuşu: kâlet lehum rusuluhum in nahnu illâ beşerum miŝlukum velâkinne-llâhe yemunnu `alâ mey yeşâu min `ibâdih. vemâ kâne lenâ en ne'tiyekum bisultânin illâ biiẕni-llâh. ve`ale-llâhi felyetevekkeli-lmu'minûn.
Türkçe Meali: Peygamberleri onlara şöyle dedi: "Biz ancak sizin gibi birer insanız ama, Allah, kullarından dilediğine iyilikte bulunur. Allah'ın izni olmadıkça biz size delil getiremeyiz. İnananlar sadece Allah'a güvensin."
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 12. Ayet
Arapça: وَمَا لَنَآ أَلَّا نَتَوَكَّلَ عَلَى ٱللَّهِ وَقَدْ هَدَىٰنَا سُبُلَنَا ۚ وَلَنَصْبِرَنَّ عَلَىٰ مَآ ءَاذَيْتُمُونَا ۚ وَعَلَى ٱللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ ٱلْمُتَوَكِّلُونَ
Türkçe Okunuşu: vemâ lenâ ellâ netevekkele `ale-llâhi vekad hedânâ subulenâ. velenasbiranne `alâ mâ âẕeytumûnâ. ve`ale-llâhi felyetevekkeli-lmutevekkilûn.
Türkçe Meali: "Bize yollarımızı gösteren Allah'a niçin güvenmeyelim? Bize ettiğiniz eziyete elbette katlanacağız. Güvenenler ancak Allah'a güvensinler."
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 13. Ayet
Arapça: وَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ لِرُسُلِهِمْ لَنُخْرِجَنَّكُم مِّنْ أَرْضِنَآ أَوْ لَتَعُودُنَّ فِى مِلَّتِنَا ۖ فَأَوْحَىٰٓ إِلَيْهِمْ رَبُّهُمْ لَنُهْلِكَنَّ ٱلظَّٰلِمِينَ
Türkçe Okunuşu: vekâle-lleẕîne keferû lirusulihim lenuḫricennekum min ardinâ ev lete`ûdunne fî milletinâ. feevhâ ileyhim rabbuhum lenuhlikenne-żżâlimîn.
Türkçe Meali: İnkar edenler, peygamberlerine: "Ya bizim dinimize dönersiniz ya da sizi memleketimizden çıkarırız" dediler. Rableri peygamberlere: "Biz, haksızlık edenleri yok edeceğiz, onlardan sonra yeryüzüne sizi yerleştireceğiz. Bu, makamımdan ve tehdidimden korkanlar içindir." diye vahyetti.
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 14. Ayet
Arapça: وَلَنُسْكِنَنَّكُمُ ٱلْأَرْضَ مِنۢ بَعْدِهِمْ ۚ ذَٰلِكَ لِمَنْ خَافَ مَقَامِى وَخَافَ وَعِيدِ
Türkçe Okunuşu: velenuskinennekumu-l'arda mim ba`dihim. ẕâlike limen ḫâfe mekâmî veḫâfe ve`îd.
Türkçe Meali: İnkar edenler, peygamberlerine: "Ya bizim dinimize dönersiniz ya da sizi memleketimizden çıkarırız" dediler. Rableri peygamberlere: "Biz, haksızlık edenleri yok edeceğiz, onlardan sonra yeryüzüne sizi yerleştireceğiz. Bu, makamımdan ve tehdidimden korkanlar içindir." diye vahyetti.
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 15. Ayet
Arapça: وَٱسْتَفْتَحُوا۟ وَخَابَ كُلُّ جَبَّارٍ عَنِيدٍۢ
Türkçe Okunuşu: vesteftehû veḫâbe kullu cebbârin `anîd.
Türkçe Meali: Peygamberler yardım istediler ve her inatçı zorba hüsrana uğradı.
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 16. Ayet
Arapça: مِّن وَرَآئِهِۦ جَهَنَّمُ وَيُسْقَىٰ مِن مَّآءٍۢ صَدِيدٍۢ
Türkçe Okunuşu: miv verâihî cehennemu veyuskâ mim mâin sadîd.
Türkçe Meali: Ardında cehennem vardır; orada kendisine irinli su içirilecektir.
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 17. Ayet
Arapça: يَتَجَرَّعُهُۥ وَلَا يَكَادُ يُسِيغُهُۥ وَيَأْتِيهِ ٱلْمَوْتُ مِن كُلِّ مَكَانٍۢ وَمَا هُوَ بِمَيِّتٍۢ ۖ وَمِن وَرَآئِهِۦ عَذَابٌ غَلِيظٌۭ
Türkçe Okunuşu: yetecerra`uhû velâ yekâdu yusîğuhû veye'tîhi-lmevtu min kulli mekâniv vemâ huve bimeyyit. vemiv verâihî `aẕâbun ğalîż.
Türkçe Meali: Onu yudum yudum alacak fakat yutamıyacaktır. Ölüm ona her taraftan geldiği halde, ölemiyecek, arkasından da çetin bir azap gelecektir.
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 18. Ayet
Arapça: مَّثَلُ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ بِرَبِّهِمْ ۖ أَعْمَٰلُهُمْ كَرَمَادٍ ٱشْتَدَّتْ بِهِ ٱلرِّيحُ فِى يَوْمٍ عَاصِفٍۢ ۖ لَّا يَقْدِرُونَ مِمَّا كَسَبُوا۟ عَلَىٰ شَىْءٍۢ ۚ ذَٰلِكَ هُوَ ٱلضَّلَٰلُ ٱلْبَعِيدُ
Türkçe Okunuşu: meŝelu-lleẕîne keferû birabbihim a`mâluhum keramâdin-şteddet bihi-rrîhu fî yevmin `âsif. lâ yakdirûne mimmâ kesebû `alâ şey'. ẕâlike huve-ddalâlu-lbe`îd.
Türkçe Meali: Rablerini inkar edenlerin işleri, fırtınalı bir günde, rüzgarın şiddetle savurduğu küle benzer; yaptıklarından hiçbir şey elde edemezler. İşte bu uzak sapıklıktır.
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 19. Ayet
Arapça: أَلَمْ تَرَ أَنَّ ٱللَّهَ خَلَقَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ بِٱلْحَقِّ ۚ إِن يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَأْتِ بِخَلْقٍۢ جَدِيدٍۢ
Türkçe Okunuşu: elem tera enne-llâhe ḫaleka-ssemâvâti vel'arda bilhakk. iy yeşe' yuẕhibkum veye'ti biḫalkin cedîd.
Türkçe Meali: Gökleri ve yeri gerçekten Allah'ın yarattığını bilmiyor musun? Dilerse sizi yok edip yeni bir topluluk var eder.
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 20. Ayet
Arapça: وَمَا ذَٰلِكَ عَلَى ٱللَّهِ بِعَزِيزٍۢ
Türkçe Okunuşu: vemâ ẕâlike `ale-llâhi bi`azîz.
Türkçe Meali: Bu, Allah için güç değildir.
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 21. Ayet
Arapça: وَبَرَزُوا۟ لِلَّهِ جَمِيعًۭا فَقَالَ ٱلضُّعَفَٰٓؤُا۟ لِلَّذِينَ ٱسْتَكْبَرُوٓا۟ إِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًۭا فَهَلْ أَنتُم مُّغْنُونَ عَنَّا مِنْ عَذَابِ ٱللَّهِ مِن شَىْءٍۢ ۚ قَالُوا۟ لَوْ هَدَىٰنَا ٱللَّهُ لَهَدَيْنَٰكُمْ ۖ سَوَآءٌ عَلَيْنَآ أَجَزِعْنَآ أَمْ صَبَرْنَا مَا لَنَا مِن مَّحِيصٍۢ
Türkçe Okunuşu: veberazû lillâhi cemî`an fekâle-ddu`afâu lilleẕîne-stekberû innâ kunnâ lekum tebe`an fehel entum muğnûne `annâ min `aẕâbi-llâhi min şey'. kâlû lev hedâne-llâhu lehedeynâkum. sevâun `aleynâ ecezi`nâ em sabernâ mâ lenâ mim mehîs.
Türkçe Meali: İnsanların hepsi Allah'ın huzuruna çıkarlar; güçsüzler, büyüklük taslayanlara: "Doğrusu biz size uymuştuk, Allah'ın azabından bizi koruyabilecek misiniz?" derler. Cevap olarak: "Allah bizi doğru yola eriştirseydi biz de sizi eriştirirdik. Artık sızlansak da sabretsek de birdir, çünkü kaçacak yerimiz yoktur" derler.
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 22. Ayet
Arapça: وَقَالَ ٱلشَّيْطَٰنُ لَمَّا قُضِىَ ٱلْأَمْرُ إِنَّ ٱللَّهَ وَعَدَكُمْ وَعْدَ ٱلْحَقِّ وَوَعَدتُّكُمْ فَأَخْلَفْتُكُمْ ۖ وَمَا كَانَ لِىَ عَلَيْكُم مِّن سُلْطَٰنٍ إِلَّآ أَن دَعَوْتُكُمْ فَٱسْتَجَبْتُمْ لِى ۖ فَلَا تَلُومُونِى وَلُومُوٓا۟ أَنفُسَكُم ۖ مَّآ أَنَا۠ بِمُصْرِخِكُمْ وَمَآ أَنتُم بِمُصْرِخِىَّ ۖ إِنِّى كَفَرْتُ بِمَآ أَشْرَكْتُمُونِ مِن قَبْلُ ۗ إِنَّ ٱلظَّٰلِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌۭ
Türkçe Okunuşu: vekâle-şşeytânu lemmâ kudiye-l'emru inne-llâhe ve`adekum va`de-lhakki veve`attukum feaḫleftukum. vemâ kâne liye `aleykum min sultânin illâ en de`avtukum festecebtum lî. felâ telûmûnî velûmû enfusekum. mâ ene bimusriḫikum vemâ entum bimusriḫîy. innî kefertu bimâ eşraktumûni min kabl. inne-żżâlimîne lehum `aẕâbun elîm.
Türkçe Meali: İş olup bitince, şeytan: "Doğrusu Allah size gerçeği söz vermişti. Ben de size söz verdim ama, sonra caydım; esasen sizi zorlayacak bir nüfuzum yoktu; sadece çağırdım, siz de geldiniz. O halde, beni değil kendinizi kınayın. Artık ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Beni Allah'a ortak koşmanızı daha önce kabul etmemiştim; doğrusu zalimlere can yakan bir azap vardır" der.
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 23. Ayet
Arapça: وَأُدْخِلَ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَعَمِلُوا۟ ٱلصَّٰلِحَٰتِ جَنَّٰتٍۢ تَجْرِى مِن تَحْتِهَا ٱلْأَنْهَٰرُ خَٰلِدِينَ فِيهَا بِإِذْنِ رَبِّهِمْ ۖ تَحِيَّتُهُمْ فِيهَا سَلَٰمٌ
Türkçe Okunuşu: veudḫile-lleẕîne âmenû ve`amilu-ssâlihâti cennâtin tecrî min tahtihe-l'enhâru ḫâlidîne fîhâ biiẕni rabbihim. tehiyyetuhum fîhâ selâm.
Türkçe Meali: İnanan ve yararlı işleri yapanlar, içlerinden ırmaklar akan cennetlere konulurlar, Rablerinin izniyle orada temelli kalırlar. Oradaki dirlik temennileri: "Selam!"dır.
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 24. Ayet
Arapça: أَلَمْ تَرَ كَيْفَ ضَرَبَ ٱللَّهُ مَثَلًۭا كَلِمَةًۭ طَيِّبَةًۭ كَشَجَرَةٍۢ طَيِّبَةٍ أَصْلُهَا ثَابِتٌۭ وَفَرْعُهَا فِى ٱلسَّمَآءِ
Türkçe Okunuşu: elem tera keyfe darabe-llâhu meŝelen kelimeten tayyibeten keşeceratin tayyibetin asluhâ ŝâbituv vefer`uhâ fi-ssemâ'.
Türkçe Meali: Allah'ın, hoş bir sözü; kökü sağlam, dalları göğe doğru olan, Rabbinin izniyle her zaman meyve veren hoş bir ağaca benzeterek nasıl misal verdiğini görmüyor musun? İnsanlar ibret alsın diye Allah onlara misal gösteriyor.
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 25. Ayet
Arapça: تُؤْتِىٓ أُكُلَهَا كُلَّ حِينٍۭ بِإِذْنِ رَبِّهَا ۗ وَيَضْرِبُ ٱللَّهُ ٱلْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
Türkçe Okunuşu: tu'tî ukulehâ kulle hînim biiẕni rabbihâ. veyadribu-llâhu-l'emŝâle linnâsi le`allehum yeteẕekkerûn.
Türkçe Meali: Allah'ın, hoş bir sözü; kökü sağlam, dalları göğe doğru olan, Rabbinin izniyle her zaman meyve veren hoş bir ağaca benzeterek nasıl misal verdiğini görmüyor musun? İnsanlar ibret alsın diye Allah onlara misal gösteriyor.
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 26. Ayet
Arapça: وَمَثَلُ كَلِمَةٍ خَبِيثَةٍۢ كَشَجَرَةٍ خَبِيثَةٍ ٱجْتُثَّتْ مِن فَوْقِ ٱلْأَرْضِ مَا لَهَا مِن قَرَارٍۢ
Türkçe Okunuşu: vemeŝelu kelimetin ḫabîŝetin keşeceratin ḫabîŝetin-ctuŝŝet min fevki-l'ardi mâ lehâ min karâr.
Türkçe Meali: Çirkin bir söz de, yerden koparılmış, kökü olmayan kötü bir ağaca benzer.
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 27. Ayet
Arapça: يُثَبِّتُ ٱللَّهُ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ بِٱلْقَوْلِ ٱلثَّابِتِ فِى ٱلْحَيَوٰةِ ٱلدُّنْيَا وَفِى ٱلْءَاخِرَةِ ۖ وَيُضِلُّ ٱللَّهُ ٱلظَّٰلِمِينَ ۚ وَيَفْعَلُ ٱللَّهُ مَا يَشَآءُ
Türkçe Okunuşu: yuŝebbitu-llâhu-lleẕîne âmenû bilkavli-ŝŝâbiti fi-lhayâti-ddunyâ vefi-l'âḫirah. veyudillu-llâhu-żżâlimîne veyef`alu-llâhu mâ yeşâ'.
Türkçe Meali: Allah inananları, dünya hayatında ve ahirette sağlam bir söz üzerinde tutar; zalimleri de saptırır. Allah dilediğini yapar.
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 28. Ayet
Arapça: ۞ أَلَمْ تَرَ إِلَى ٱلَّذِينَ بَدَّلُوا۟ نِعْمَتَ ٱللَّهِ كُفْرًۭا وَأَحَلُّوا۟ قَوْمَهُمْ دَارَ ٱلْبَوَارِ
Türkçe Okunuşu: elem tera ile-lleẕîne beddelû ni`mete-llâhi kufrav veehallû kavmehum dâra-lbevâr.
Türkçe Meali: Allah'ın verdiği nimeti nankörlükle karşılayanları ve milletlerini helak olacakları yere, yaslanacakları cehenneme götürenleri görmüyor musun?
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 29. Ayet
Arapça: جَهَنَّمَ يَصْلَوْنَهَا ۖ وَبِئْسَ ٱلْقَرَارُ
Türkçe Okunuşu: cehennem. yaslevnehâ. vebi'se-lkarâr.
Türkçe Meali: Allah'ın verdiği nimeti nankörlükle karşılayanları ve milletlerini helak olacakları yere, yaslanacakları cehenneme götürenleri görmüyor musun?
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 30. Ayet
Arapça: وَجَعَلُوا۟ لِلَّهِ أَندَادًۭا لِّيُضِلُّوا۟ عَن سَبِيلِهِۦ ۗ قُلْ تَمَتَّعُوا۟ فَإِنَّ مَصِيرَكُمْ إِلَى ٱلنَّارِ
Türkçe Okunuşu: vece`alû lillâhi endâdel liyudillû `an sebîlih. kul temette`û feinne mesîrakum ile-nnâr.
Türkçe Meali: Allah'ın yolundan sapıtmak için O'na eşler koşmuşlardı. De ki: "Yaşayın bakalım, hiç şüphesiz varacağınız yer ateş olacaktır."
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 31. Ayet
Arapça: قُل لِّعِبَادِىَ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ يُقِيمُوا۟ ٱلصَّلَوٰةَ وَيُنفِقُوا۟ مِمَّا رَزَقْنَٰهُمْ سِرًّۭا وَعَلَانِيَةًۭ مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِىَ يَوْمٌۭ لَّا بَيْعٌۭ فِيهِ وَلَا خِلَٰلٌ
Türkçe Okunuşu: kul li`ibâdiye-lleẕîne âmenû yukîmu-ssalâte veyunfikû mimmâ razaknâhum sirrav ve`alâniyetem min kabli ey ye'tiye yevmul lâ bey`un fîhi velâ ḫilâl.
Türkçe Meali: İnanan kullarıma söyle, namazı kılsınlar; alışveriş ve dostluğun olmayacağı günün gelmesinden önce, kendilerine verdiğimiz rızıktan açık ve gizli sarfetsinler.
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 32. Ayet
Arapça: ٱللَّهُ ٱلَّذِى خَلَقَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ وَأَنزَلَ مِنَ ٱلسَّمَآءِ مَآءًۭ فَأَخْرَجَ بِهِۦ مِنَ ٱلثَّمَرَٰتِ رِزْقًۭا لَّكُمْ ۖ وَسَخَّرَ لَكُمُ ٱلْفُلْكَ لِتَجْرِىَ فِى ٱلْبَحْرِ بِأَمْرِهِۦ ۖ وَسَخَّرَ لَكُمُ ٱلْأَنْهَٰرَ
Türkçe Okunuşu: allâhu-lleẕî ḫaleka-ssemâvâti vel'arda veenzele mine-ssemâi mâen feaḫrace bihî mine-ŝŝemerâti rizkal lekum. veseḫḫara lekumu-lfulke litecriye fi-lbahri biemrih. veseḫḫara lekumu-l'enhâr.
Türkçe Meali: Gökleri ve yeri yaratan, yukardan indirdiği su ile rızık olarak ürünler yetiştiren, emri gereğince denizde yüzmek üzere gemileri, nehirleri, belli yörüngelerinde yürüyen ay ve güneşi, geceyle gündüzü sizin buyruğunuza veren Allah'tır.
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 33. Ayet
Arapça: وَسَخَّرَ لَكُمُ ٱلشَّمْسَ وَٱلْقَمَرَ دَآئِبَيْنِ ۖ وَسَخَّرَ لَكُمُ ٱلَّيْلَ وَٱلنَّهَارَ
Türkçe Okunuşu: veseḫḫara lekumu-şşemse velkamera dâibeyn. veseḫḫara lekumu-lleyle vennehâr.
Türkçe Meali: Gökleri ve yeri yaratan, yukardan indirdiği su ile rızık olarak ürünler yetiştiren, emri gereğince denizde yüzmek üzere gemileri, nehirleri, belli yörüngelerinde yürüyen ay ve güneşi, geceyle gündüzü sizin buyruğunuza veren Allah'tır.
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 34. Ayet
Arapça: وَءَاتَىٰكُم مِّن كُلِّ مَا سَأَلْتُمُوهُ ۚ وَإِن تَعُدُّوا۟ نِعْمَتَ ٱللَّهِ لَا تُحْصُوهَآ ۗ إِنَّ ٱلْإِنسَٰنَ لَظَلُومٌۭ كَفَّارٌۭ
Türkçe Okunuşu: veâtâkum min kulli mâ seeltumûh. vein te`uddû ni`mete-llâhi lâ tuhsûhâ. inne-l'insâne leżalûmun keffâr.
Türkçe Meali: Kendisinden isteyebileceğiniz her şeyi size vermiştir. Allah'ın nimetini sayacak olsanız bitiremezsiniz. Doğrusu insan pek zalim ve çok nankördür.
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 35. Ayet
Arapça: وَإِذْ قَالَ إِبْرَٰهِيمُ رَبِّ ٱجْعَلْ هَٰذَا ٱلْبَلَدَ ءَامِنًۭا وَٱجْنُبْنِى وَبَنِىَّ أَن نَّعْبُدَ ٱلْأَصْنَامَ
Türkçe Okunuşu: veiẕ kâle ibrâhîmu rabbi-c`al hâẕe-lbelede âminev vecnubnî vebenîye en na`bude-l'asnâm.
Türkçe Meali: İbrahim şöyle demişti: "Rabbim! Bu şehri güvenli kıl; beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut."
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 36. Ayet
Arapça: رَبِّ إِنَّهُنَّ أَضْلَلْنَ كَثِيرًۭا مِّنَ ٱلنَّاسِ ۖ فَمَن تَبِعَنِى فَإِنَّهُۥ مِنِّى ۖ وَمَنْ عَصَانِى فَإِنَّكَ غَفُورٌۭ رَّحِيمٌۭ
Türkçe Okunuşu: rabbi innehunne adlelne keŝîram mine-nnâs. femen tebi`anî feinnehû minnî. vemen `asânî feinneke ğafûrur rahîm.
Türkçe Meali: "Rabbim! O putlar çok insanları saptırdı; bana uyan bendendir, bana karşı gelen kimseyi Sana bırakırım; Sen bağışlarsın, merhamet edersin."
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 37. Ayet
Arapça: رَّبَّنَآ إِنِّىٓ أَسْكَنتُ مِن ذُرِّيَّتِى بِوَادٍ غَيْرِ ذِى زَرْعٍ عِندَ بَيْتِكَ ٱلْمُحَرَّمِ رَبَّنَا لِيُقِيمُوا۟ ٱلصَّلَوٰةَ فَٱجْعَلْ أَفْـِٔدَةًۭ مِّنَ ٱلنَّاسِ تَهْوِىٓ إِلَيْهِمْ وَٱرْزُقْهُم مِّنَ ٱلثَّمَرَٰتِ لَعَلَّهُمْ يَشْكُرُونَ
Türkçe Okunuşu: rabbenâ innî eskentu min ẕurriyyetî bivâdin ğayri ẕî zer`in `inde beytike-lmuharrami rabbenâ liyukîmu-ssalâte fec`al ef'idetem mine-nnâsi tehvî ileyhim verzukhum mine-ŝŝemerâti le`allehum yeşkurûn.
Türkçe Meali: "Rabbimiz! Ben çocuklarımdan kimini, namaz kılabilmeleri için Senin kutsal evinin yanında, ziraata elverişsiz bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! İnsanların gönüllerini onlara meylettir, şükretmeleri için onları ürünlerle rızıklandır."
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 38. Ayet
Arapça: رَبَّنَآ إِنَّكَ تَعْلَمُ مَا نُخْفِى وَمَا نُعْلِنُ ۗ وَمَا يَخْفَىٰ عَلَى ٱللَّهِ مِن شَىْءٍۢ فِى ٱلْأَرْضِ وَلَا فِى ٱلسَّمَآءِ
Türkçe Okunuşu: rabbenâ inneke ta`lemu mâ nuḫfî vemâ nu`lin. vemâ yaḫfâ `ale-llâhi min şey'in fi-l'ardi velâ fi-ssemâ'.
Türkçe Meali: "Rabbimiz! Doğrusu Sen gizlediğimizi de, açığa vurduğumuzu da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah'tan gizli kalmaz."
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 39. Ayet
Arapça: ٱلْحَمْدُ لِلَّهِ ٱلَّذِى وَهَبَ لِى عَلَى ٱلْكِبَرِ إِسْمَٰعِيلَ وَإِسْحَٰقَ ۚ إِنَّ رَبِّى لَسَمِيعُ ٱلدُّعَآءِ
Türkçe Okunuşu: elhamdu lillâhi-lleẕî vehebe lî `ale-lkiberi ismâ`île veishâk. inne rabbî lesemî`u-ddu`â'.
Türkçe Meali: "Kocamışken, bana İsmail ve İshak'ı veren Allah'a hamdolsun. Doğrusu Rabbim duaları işitendir."
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 40. Ayet
Arapça: رَبِّ ٱجْعَلْنِى مُقِيمَ ٱلصَّلَوٰةِ وَمِن ذُرِّيَّتِى ۚ رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ دُعَآءِ
Türkçe Okunuşu: rabbi-c`alnî mukîme-ssalâti vemin ẕurriyyetî. rabbenâ vetekabbel du`â'.
Türkçe Meali: "Rabbim! Beni ve çocuklarımı namaz kılanlardan eyle. Rabbimiz! Duamı kabul buyur."
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 41. Ayet
Arapça: رَبَّنَا ٱغْفِرْ لِى وَلِوَٰلِدَىَّ وَلِلْمُؤْمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُ ٱلْحِسَابُ
Türkçe Okunuşu: rabbene-ğfir lî velivâlideyye velilmu'minîne yevme yekûmu-lhisâb.
Türkçe Meali: "Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, anamı babamı ve inananları bağışla."
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 42. Ayet
Arapça: وَلَا تَحْسَبَنَّ ٱللَّهَ غَٰفِلًا عَمَّا يَعْمَلُ ٱلظَّٰلِمُونَ ۚ إِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍۢ تَشْخَصُ فِيهِ ٱلْأَبْصَٰرُ
Türkçe Okunuşu: velâ tahsebenne-llâhe ğâfilen `ammâ ya`melu-żżâlimûne. innemâ yu'eḫḫiruhum liyevmin teşḫasu fîhi-l'ebsâr.
Türkçe Meali: Sakın Allah'ı, zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma; gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne kadar onları ertelemektedir.
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 43. Ayet
Arapça: مُهْطِعِينَ مُقْنِعِى رُءُوسِهِمْ لَا يَرْتَدُّ إِلَيْهِمْ طَرْفُهُمْ ۖ وَأَفْـِٔدَتُهُمْ هَوَآءٌۭ
Türkçe Okunuşu: muhti`îne mukni`î ruûsihim lâ yerteddu ileyhim tarfuhum. veef'idetuhum hevâ'.
Türkçe Meali: O gün başları kalkmış, gözleri kendilerine dönemeyecek şekilde sabit kalmış, gönülleri bomboş halde koşup duracaklardır.
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 44. Ayet
Arapça: وَأَنذِرِ ٱلنَّاسَ يَوْمَ يَأْتِيهِمُ ٱلْعَذَابُ فَيَقُولُ ٱلَّذِينَ ظَلَمُوا۟ رَبَّنَآ أَخِّرْنَآ إِلَىٰٓ أَجَلٍۢ قَرِيبٍۢ نُّجِبْ دَعْوَتَكَ وَنَتَّبِعِ ٱلرُّسُلَ ۗ أَوَلَمْ تَكُونُوٓا۟ أَقْسَمْتُم مِّن قَبْلُ مَا لَكُم مِّن زَوَالٍۢ
Türkçe Okunuşu: veenẕiri-nnâse yevme ye'tîhimu-l`aẕâbu feyekûlu-lleẕîne żalemû rabbenâ eḫḫirnâ ilâ ecelin karîbin nucib da`veteke venettebi`i-rrusul. evelem tekûnû aksemtum min kablu mâ lekum min zevâl.
Türkçe Meali: İnsanları, kendilerine azabın geleceği gün ile uyar. Haksızlık edenler: "Rabbimiz! Bizi yakın bir süreye kadar ertele de çağrına gelelim, peygamberlere uyalım" derler. Siz daha önce, sonunuzun gelmeyeceğine yemin etmemiş miydiniz! Üstelik kendilerine yazık edenlerin yerlerinde oturdunuz. Onlara, yaptıklarımız da sizlere açıklanmıştı. Size misaller de vermiştik.
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 45. Ayet
Arapça: وَسَكَنتُمْ فِى مَسَٰكِنِ ٱلَّذِينَ ظَلَمُوٓا۟ أَنفُسَهُمْ وَتَبَيَّنَ لَكُمْ كَيْفَ فَعَلْنَا بِهِمْ وَضَرَبْنَا لَكُمُ ٱلْأَمْثَالَ
Türkçe Okunuşu: vesekentum fî mesâkini-lleẕîne żalemû enfusehum vetebeyyene lekum keyfe fe`alnâ bihim vedarabnâ lekumu-l'emŝâl.
Türkçe Meali: İnsanları, kendilerine azabın geleceği gün ile uyar. Haksızlık edenler: "Rabbimiz! Bizi yakın bir süreye kadar ertele de çağrına gelelim, peygamberlere uyalım" derler. Siz daha önce, sonunuzun gelmeyeceğine yemin etmemiş miydiniz! Üstelik kendilerine yazık edenlerin yerlerinde oturdunuz. Onlara, yaptıklarımız da sizlere açıklanmıştı. Size misaller de vermiştik.
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 46. Ayet
Arapça: وَقَدْ مَكَرُوا۟ مَكْرَهُمْ وَعِندَ ٱللَّهِ مَكْرُهُمْ وَإِن كَانَ مَكْرُهُمْ لِتَزُولَ مِنْهُ ٱلْجِبَالُ
Türkçe Okunuşu: vekad mekerû mekrahum ve`inde-llâhi mekruhum. vein kâne mekruhum litezûle minhu-lcibâl.
Türkçe Meali: Şüphesiz onlar düzenlerini kurdular; oysa dağları yerinden oynatacak olsa bile, bu düzenleri hep Allah'ın elindeydi.
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 47. Ayet
Arapça: فَلَا تَحْسَبَنَّ ٱللَّهَ مُخْلِفَ وَعْدِهِۦ رُسُلَهُۥٓ ۗ إِنَّ ٱللَّهَ عَزِيزٌۭ ذُو ٱنتِقَامٍۢ
Türkçe Okunuşu: felâ tahsebenne-llâhe muḫlife va`dihî rusuleh. inne-llâhe `azîzun ẕu-ntikâm.
Türkçe Meali: Yerin başka bir yerle, göklerin de başka göklerle değiştirildiği, her şeye üstün gelen tek Allah'ın huzuruna çıktıkları günde, sakın Allah'ın peygamberlerine verdiği sözden cayacağını sanma; doğrusu Allah güçlüdür, öç alandır.
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 48. Ayet
Arapça: يَوْمَ تُبَدَّلُ ٱلْأَرْضُ غَيْرَ ٱلْأَرْضِ وَٱلسَّمَٰوَٰتُ ۖ وَبَرَزُوا۟ لِلَّهِ ٱلْوَٰحِدِ ٱلْقَهَّارِ
Türkçe Okunuşu: yevme tubeddelu-l'ardu ğayra-l'ardi vessemâvâtu veberazû lillâhi-lvâhidi-lkahhâr.
Türkçe Meali: Yerin başka bir yerle, göklerin de başka göklerle değiştirildiği, her şeye üstün gelen tek Allah'ın huzuruna çıktıkları günde, sakın Allah'ın peygamberlerine verdiği sözden cayacağını sanma; doğrusu Allah güçlüdür, öç alandır.
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 49. Ayet
Arapça: وَتَرَى ٱلْمُجْرِمِينَ يَوْمَئِذٍۢ مُّقَرَّنِينَ فِى ٱلْأَصْفَادِ
Türkçe Okunuşu: vetera-lmucrimîne yevmeiẕim mukarranîne fi-l'asfâd.
Türkçe Meali: O gün, suçluları zincirlere vurulmuş olarak görürsün.
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 50. Ayet
Arapça: سَرَابِيلُهُم مِّن قَطِرَانٍۢ وَتَغْشَىٰ وُجُوهَهُمُ ٱلنَّارُ
Türkçe Okunuşu: serâbîluhum min katirâniv vetağşâ vucûhehumu-nnâr.
Türkçe Meali: Gömlekleri katrandan olacak, yüzlerini ateş bürüyecektir.
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 51. Ayet
Arapça: لِيَجْزِىَ ٱللَّهُ كُلَّ نَفْسٍۢ مَّا كَسَبَتْ ۚ إِنَّ ٱللَّهَ سَرِيعُ ٱلْحِسَابِ
Türkçe Okunuşu: liyecziye-llâhu kulle nefsim mâ kesebet. inne-llâhe serî`u-lhisâb.
Türkçe Meali: Bu, Allah herkese yaptığının karşılığını vereceği için böyledir. Doğrusu Allah hesabı çabuk görür.
سُورَةُ إِبۡرَاهِيمَ - İbrahim Suresi - 52. Ayet
Arapça: هَٰذَا بَلَٰغٌۭ لِّلنَّاسِ وَلِيُنذَرُوا۟ بِهِۦ وَلِيَعْلَمُوٓا۟ أَنَّمَا هُوَ إِلَٰهٌۭ وَٰحِدٌۭ وَلِيَذَّكَّرَ أُو۟لُوا۟ ٱلْأَلْبَٰبِ
Türkçe Okunuşu: hâẕâ belâğul linnâsi veliyunẕerû bihî veliya`lemû ennemâ huve ilâhuv vâhiduv veliyeẕẕekkera ulu-l'elbâb.
Türkçe Meali: Bu Kuran, onunla uyarılsınlar ve tek bir Tanrı bulunduğunu bilsinler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye insanlara tebliğ edilmiştir.